Türkiye’nin yerli duruşuna, milli devlet aklına, coşkulu toplumsal bilincine, tarihî ve siyasî genetiğini yeniden keşfetmesine karşı son derece yabancı bir dalga inşa ediliyor, son derece tehlikeli bir cephe oluşturuluyor.
Bugüne kadar taşıdıkları siyasi kimliklere bakılmaksızın, bu güçlü dalgaya, dönüşe karşı “muhalif” yapılar tek çatı altında toplanıyor, Türkiye’yi durdurmak için seferber ediliyor. Muhalefet partilerinin siyasi tezleri; ülkeye, millete, tarihe, coğrafyaya “yabancı” kodlar üzerinden yeniden tanımlanıyor.. Ellerine; PKK’nın, FETÖ’nün Türkiye haritası tutuşturulanlar; Türkiye’ye karşı açık savaş yürüten PKK, ABD ve İsrail istihbaratının Türkiye ayağı olan FETÖ ile aynı cephede hareket ediyor.! “İç cephe” olarak yeniden formatlanan bu yapılar; bütün enerjilerini Türkiye’yi küçültme, dar alana sıkıştırma, dünya yeniden kurulurken Batı eksenine hapsetme projesini açıktan yürütüyor..Bu çarpıklığı; Doğu Akdeniz krizinde yaşadık. Ege krizinde yaşadık. Libya’da, Karabağ’da yaşadık. Bu çarpıklığı; Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Türkiye’ye ilk dış müdahalenin içerideki ortakları olan FETÖ ile ilişkilerinde yaşadık. Bu çarpıklığı, kırk yıldır Anadolu’yu küçültmeye çalışan en büyük dış müdahale olan PKK ile ortaklıklarında yaşadık. Bir gizli ajandaları var. Ama biz bunu biliyoruz. Türkiye’yi bu söylemlerle hırpalayıp, zorlayıp, zayıflatıp o büyük projeye alan açmaya çalışıyorlar. Yalan ve kurgu terörünün amacı bu. Avrupa aşırı sağının, ABD Neoconlarının, İsrail aşırı sağının, küresel İslamofobik dalganın bütün tezlerinden yararlanıyorlar.
Bütün bunların içerideki uzantıları rolünü üstleniyorlar. Dikkat edin, aylarca izleyin; Türkiye için “iyi olan” tek bir şey söylemediklerini, “iyi olan” her şeye saldırdıklarını, kötülükler üretip pazarladıklarını, toplumsal psikolojiyi çökertmek için sistematik bir plan yürüttüklerini göreceksiniz. Gezi olaylarında sokak terörü üzerinden etnik ve mezhep eksenli iç savaş çıkarmaya çalıştılar. Operasyonu ABD ve Avrupa istihbarat teşkilatları yönetiyordu. Dolmabahçe Sarayı’nın karsındaki duvarlara; “Zulüm 1453’te başladı” yazanlar, aslında yüzyılların hesaplaşmasını yapıyordu. Çünkü Türkiye’nin yüzyılların söz ve iddialarıyla 21. yüzyıla döndüğünü görüyorlardı. Gördükleri gibi de oldu ve oluyor zaten. FETÖ, Batılı orduları Anadolu’ya çağırdı. Bunlar da çağıracak. Tarihimizin en büyük vatan haini Fetullah Gülen’in; “Aslında Haçlılar zararsızdı, kötü değildi” cümlesi ile “Zulüm 1453’te başladı” cümlesi aynı karargâhtan geliyordu. Yine ne tuhaftır ki; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde Bizans tartışması öne çıkarılıyordu. Avrupa ve Yunanistan’da büyük sevinç yaşanıyor, başarı büyük zafer olarak sunuluyor, ABD Büyükelçisi “Bir imparatorluğun çöküşünü izliyoruz” diyebiliyordu.
Ekrem İmamoğlu’nun Fatih’in kabrini ziyarete, elleri arkadan bağlı, büyük bir kibirle gidişine dair verdiği fotoğraf, mesaj yüklüydü. O fotoğraf karesi, Gezi olayları ile başlatılıp, 15 Temmuz saldırıları ile devam ettirilen sürecin parçası olarak görüldü ve Türkiye’de geniş kitleler tarafından; “Biz geldik Fatih” mesajı gibi algılandı. İP Genel Başkanı Meral Akşener’in; Ekrem İmamoğlu’nu “İstanbul’un Fatih’i” olarak sunması, Bizans tartışmasının son çarpıcı örneği oldu. İlk bakışta abartılı, saçma, yakışıksız şeklinde görülen bu pazarlamada ince bir ayar vardı.
Akşener’in pazarlaması FETÖ’nün; “Ne yaparsanız düşmanınızı onunla suçlayın. Neye düşmansanız, hasmınızı onunla taltif edin” şeklindeki değişmez ilkesiyle tam da örtüşüyordu. Herkes durduğu yere baksın. Türkiye; 1071’den beri gelen siyasi tarihin, 1453’ten bu yana yaşananların 21. yüzyıl hesaplaşmasını yürütüyor. 950 yıl sonra Bizans’ın, 568 yıl sonra İstanbul’un fethinin hesabını güdenler, içeride kurdukları ittifakla yeni yükseliş dönemini durdurabileceklerini sananlar, son bin yılı bir bütün olarak değerlendirmeli. İçeridekiler, yabancı kodlarla büyük bir milleti, büyük bir tarihi karşılarına aldıklarının ne kadar farkında!.
Batı Roma İmparatorluğu, 21. yüzyılda bir kez daha çöküyor.
Doğu Roma’yı tarihten silen bir milletin derin hafızasını, siyasi genetiğini, tarih yapma ve coğrafya inşa etme gücünü algılamakta sorun yaşayanlar için büyük bir hüsran var. Bizans bir daha asla dirilemeyecek.
İstanbul hep İstanbul kalacak!.
Hayırlı cumalar diliyorum.
30 MAYIS 2025 CUMA