Akşam buraya bir dizi yaşanmışlıkla geliyor. Yüklü, dolu bir zamanı ve belki devirleri hissediyorum Yason Burnu'nda. Gün batımı, deniz ve dağlara doğru çekilen aydınlık bu mekânda birçok hatırayı bir his hâlinde gönlüme dolduruyor.
O mekânda kimler yaşamış olursa olsun insanın dokunduğu her yer yüzlerce, binlerce yıl öteden bana daima bir şeyler söyler. Bugün de bu aynısıyla böyle oldu. Akşamın bu vaktinde önce Hoynat Adası'na, sonra da Yason Burnu'na geldik. Bir müddet denize sokulan, üzerinde bir kilisenin, yapı temellerinin ve belki de bir mezarlığın olduğu bu yeri gezdik.
Denizin şu esrarlı, sakin ve bir o kadar da yüklü güzelliği beni her nedense kendine çekiyor. Yason Burnu'nda ufakta beliren kızıllığı seyrediyorum bir müddet. Binlerce yıldan beri kayaları okşayan denizi dinliyorum. Önümde koyu bir lacivert hâlinde beliren denizin derinliklerinden gelen anlamlarla dalıp gidiyorum iç âlemime.
Gezip gördüğün yerlerden hep yüklenip geldiğim derin duygular burada sanki daha belirgin hâle geldi. Birdenbire kendimi derin bir yaşanmışlığın tam orta yerinde buluyorum.
Dalgaların dokunduğu kıyı boyunca bir müddet yürüyorum. Dağların heybeti içinde kaybolup giden, denizin utkunda önce laciverde bürünen ve sonra da yerini siyaha bırakan günü dinliyorum. Yason bu kadar dolu bir yaşanmışlığı saklı tutabilmiş kendinde. Bunların kelimelere dökülmesi belki sonraki mesele fakat bu akşam burada gönlüm kelimelerin mahşer yerine döndü. Mazinin kaybolduğunu sanmak ne kadar beyhude! İşte burada zamanı sahip olduğu derinliği ile buluyorum.
Yason'da akşam kadim hatıraları gönlüme taşıyor.