İnsanın meşguliyeti bu hayatta tutunduğu dalıdır. Bir şeyle meşgul olmak, çalışmak, okumak, yazmak; güzel ve anlamlı yaşayabilmek için sebepleri de hazırlamak demektir.
Öğrencilerime bakıyorum. Birçoğunda hayata tutabileceği bir nokta göremiyorum. Üzülüyorlar, yoruluyorlar, kolay kırılıp kolay inciniyorlar. Elbette herkes gibi onlar da bu hayata bir görev için geldi. O görevi bulup hissetmek zorundalar. Bu ise insandan bir çaba, gayret, mücadele ve anlamlı bir hayat yaşamak üzere güçlü bir niyet ister.
İnsanın bir yönü hiçbir şey yapmamaya oldukça müsaittir. Hiçbir şey yapmadan, çalışmadan, anlamlı bir şekilde hayata dâhil olmadan yaşamak bir insanın içine düşebileceği en tehlikeli hâllerden birisidir.
Bu da derin bir boşluk hissidir.
İnsan bir şey yapmadığında bir boşluğun içinde yüzer. Rüzgâr ne yandan eserse oraya sürüklenir. İnsanın aradığı şey, yine kendindedir. Hâlbuki o, dışarıdan dâima bir kurtarıcı beklemektedir.
Boşluğa düşen birinin yapacağı ilk şey kendini tanımak üzere yine kendine yönelmesidir. İnsan bu dünyada yapabileceği şeyleri bulup çıkarmalı ve bir amaca bağlanmalıdır. Bu hayatın acımasız hâllerine karşı koymanın başka bir yolu yoktur.