Gülüşler fotoğraflarda kaldı. Bir muhataptan ziyade daha çok kameraya gülüyoruz artık. O mütebessim çehrelerde var olan hüzünleri okuyabiliyorum.
Fotoğraflarda donup kalmış gülüşler uzak bir hatıra gibidir. Varlığı yokluğu birdir. Bir an gülüp sonra içimizdeki derin hüzünlere geri döne döne yorulduk durduk. Halbuki şu sevinçler uzun sürseydi de gülüşler biraz olsun yüzümüze sinseydi, ne güzel olurdu!
Gülmek yakışıyor insana. Gülümseyen bir insan güzelleşiyor. Tatlı bir ifade yerleşiyor yüzüne. Bir de gülüşlerin bir kararı olsaydı...
Gülümsemek gönüldeki güzelliğin ve sevincin bir yansımasıdır. Hüzünler gibi elbette sevinçler de bir yüzden belli olur. İnsanın yüz ifadesi bir anlamda onun kitap gibi okunmasını mümkün kılar. Bu sebepten gönülden gelerek tebessüm etmesi gibi var mı!
Geçen zamanla beraber yaşadıklarımız yüzümüzdeki gülümsemeleri alıp götürüyor. Yerine derin bir hüzün hâli gelip konuyor sonra.
Yine de gülmek, gülümsemek güzel şeyler. Bunlar, insanda hiç eksik olmasın.
Bu satırları yüzümüzdeki gülümsemelerin iyice azaldığını düşündüğüm bir zamanda yazıyorum. Belki ben yanılıyorum. Belki de zamanın ruhu böyle. Gülüşlerimiz az, hüzünlerimiz derin. Fakat insana güzellik veren şeylerin en başında içten doğan bir tatlı tebessüm geliyor hâlâ.