Hayattan zevk almaya çalışıyoruz. Aslında yaptığımız ve yapmayı istediğimiz her şeyin özünde bu zevk arayışı var.
Günümüzde sık karşılaştığımız kavramsal çöküşlere bu zevk kelimesi de uğradı ve artık o çok süflî ve dar bir anlamda karşımıza çıkmaya başladı.Halbuki bir ressam tuvaline aktardığı manzarayı izlemekten büyük zevk duyar.İşçi çalışmada, çiftçi tarlasından mahsul kaldırmada, öğretmen ise öğretmede zevk bulur. Sevdiği işi yapmaktan zevk alanlar sadece bir faaliyetin değil aynı zamanda mânevî bir yükselişin de içindedirler. Yaşamın içinde gördüğümüz her şey bir “zevk” içindedir. Bu var olma zevkidir. Bence yaratılışın kendisi bir zevk ve mutluluk işidir. Yaratıcı var etmekten, eşya ve canlılar ise var olmaktan büyük bir lezzet duyuyorlar.
İnsan da yaşamaktan zevk almaya bakar, bunu arar ve hayatta daima bunun peşindedir. Bu zevk vicdani bir hâl ile takviye edilirse o zaman insanda huzur hâli ortaya çıkar. Fakat insana zarar verici şeylerden aldığımız zevk fiziksel ve mânevî bir çöküşü de beraberinde getirir. İnsan bu yüzden yüksek bir zevkin peşinde olan bir varlıktır. Alçakça işlerden alacağı zevklerin önüne ahlakî ve dinî normlarla set çekilmiştir. Fakat insan taşkın ve coşkun doğası yüzünden bazen bu setleri görmezden gelir ve sözlerinden, fiillerinden daha sonraki zamanlarda kendisinde pişmanlık uyandıracak hâller ortaya çıkar. Aslında hayatta ulaşılması gereken bir hedef zannettiği süflî zevkler ruhunu kıskaca alan düşmanca tercihlerden başka bir şey değildir. Bu yüzden estetik, edebiyat, sanat, ahlak, resim, din, felsefe, ilim ve adına her ne dersek diyelim meşru şartlar içerisinde insanın zevk, mutluluk ve huzur bulacağı yollarve inanç sistemleri ortaya çıkmıştır. Bunlar insanın zevkte aradığı o huzur ihtiyacına vicdanî ve makul ölçüler içerisinde karşılık verirler. Bu alanlarda hizmet verenler insanlığın yüksek estetik ve zevk sahibi mensuplarıdır. Vicdanı yaralamayan, insanı maddede olduğu kadar maneviyatta da yükselten sahalarda yeni şeyler söyleyen ve ufukları yoklayan kimseler insanın bu zevk arayışına en güzel karşılığı verenlerdir.
Öğrencimin bana “Hocam siz hayattan nasıl zevk alıyorsunuz?” sorusu üzerine bunları düşündüm. Herkes kendince bir zevkin peşinde. Tecrübe ettiklerimizle, anlamaya ve bilmeye çalışmakla ruhumuzun sükûn ve huzur bulacağı bir hâli arıyoruz hep birlikte.
Hayatta hep aradığımız mutluluk hâli “bilmek” ve “bilinmek” zevkinden ibaret desek herhalde mübalağa etmiş olmayız. Öyleyse insan, zevki bilmede ve bilinmede aramalı. Bilmek isteyen insan, bilinmek isteyen gönlünün, vicdanının, kalbinin arzularına çalışmaktan, üretmekten, yaşamaktan, okumaktan zevk alaraken güzel karşılığı vermeli. İnsanlık tecrübesi bunca zaman yaşanan o kadar şeyden sonra insanın artık kendisine dönmesini istiyor. Kendini anlamaya çalışan ve en büyük meselesinin bu olduğunu kavrayan bir insan her ne olursa olsun hayattan zevk almayı bilir. Çünkü onun arayıp da bulamadığı hangi şey insanda mevcut değil ki!