Dünya bir eşiğin önünde duruyor. Bin yıllardan beri süregelen değişimler artık başka bir boyuta evrilmiş gibi. Uzun asırlar boyunca bilim ve teknik alanında önce yavaş, sonra oldukça hızlı ilerlemeler kaydettik. Teknoloji, şimdilerde insanın tam da karşında yer almaya ve kendi değerleri, kuralları, sistematiği ile var olmaya başladı. Artık hayatımızda o var. Teknolojik gelişmelerin sonucunda insanın dışındaki şeyler artık bir karar verici ve hayatımızı her alanda yönlendirici bir durumuna yükseldi.
Elbette teknik gelişmelerin ilk muhatabı günümüzde önce çocuklarımız ve gençlerimiz olmaktadır. Teknolojinin, sanal âlemin, sosyal medyanın, internet oyunlarının artık içinde yaşayan gençlerimiz hız, haz ve sıkışmışlık duyguları arasında adeta bocalıyor. Bir acelecilik duygusu hayatı alabildiğine kuşatmış gibi. Doymak bilmeyen arzular ve nasıl ve neye sevk edileceğini bilmediğimiz bir enerji arasında özelikle gençlerimiz hırpalanıp duruyor. Aslında onlar hayata bir anlam vermeye çalışıyor. Hâl böyleyken en makul, en gerekli ve cevap verilmesi gereken en önemli sorular karşısında gençler "cevap" olarak sosyal medyayı, interneti ve onlardaki sonsuz içeriği buluyorlar.
Sorun şu?
Hayatın her alanını hızla dolduran teknolojinin ve sosyal medyanın var oluşumuz, hayata anlam verişimiz ve ahlak, kültür, eğitim, aile kavramları içindeki yeri ne olmalıdır? Yahut ne olmalıydı? Biz açıkçası bu sorulara cevap vermeden çocuklarımızı ve gençlerimizi, onları bir canavar gibi yutan sanal âlemin ellerine teslim ettik. Sonra da eskimiş yöntemlerle, geçerliliğini yitirmiş bir müfredatla ve gençlere bir gelecek vaat etmeyen uygulamalarla onları eğitmeye, onlara bir şeyler öğretmeye kalkıyoruz. Sonuç olarak da başarısız oluyuruz. Daha vahimi şu an geçerli olan işleyiş şu: Gençler okulları doldursun da nasıl oluyorsa olsun. Gençlik enerjisini uygun mecralara kanalize edememek yüzünden lise düzeyindeki okullarımızın en az yarısı ve üniversitelerin önemli bir kısmı onların yarınlarını çalmaktan ve en önemli yıllarını heder etmekten başka bir şeye yaramıyor. Sistem kendi kendini ve kendi evlatlarını tüketiyor.
Okul her ne pahasına olursa olsun insanların tıkıştırıldığı bir mekân değildir. İnsanların yaşamın anlamını aradığı ve hayata hazırlandığı yerlerdir. Fakat iş uygulamaya gelince mevcut eğitim anlayışının okulları böyle görmediği ortada. Böyle olunca eğitimin ve değerlerimizin dolduramadığı gençliğin iç dünyasını, kontrolümüzün dışındaki şeyler işgal etmeye başlıyor. Artık karşımızda kısa yoldan köşeyi dönmeye çalışan, motivasyonu oldukça düşük hayatı ve eğitimi pek de ciddi almayan insanlar duruyor. Fakat gençlik yıllarını bir işle meşgul olarak, çalışarak geçirenlerin kısmen bu durumlardan uzak kalabildiğini söylemek gerekir.
Öyleyse bu gençlere eğitimin veremediği şey nedir?
Şunu hemen ifade etmek isterim: İnsanın ve insanlığın hudutlarına zarar verici şeyler istiladan başka bir şey değildir. Biz şu an büyük ölçüde sosyal medyanın sonu gelmeyen istilaları altındayız. Bütün değerlerimiz; kültürümüz, edebiyatımız, dinimiz, inançlarımız, çocuklarımız, gençlerimiz, ahlâkımız, millî ve mânevî değerlerimiz bu istilacı karşısında ne yazık ki büyük bir tehdit altında. Bu istilacıdan en çok da gençlerimiz zarar gördü ve hızla görmeye devam ediyor.
Dikkat ediyor musunuz bilmem. Hiçbir şeyi, işi, vazifeyi, değeri ciddiye almayan milyonlarla karşı karşıya kalmaya başladık. Bunlar bizim çocuklarımız, gençlerimiz, yarınlarımız... Ülkemizin geleceğini emanet edeceğimiz insanlar... Nasıl bir başıboşluk duygusuyla yaşadıklarını, hayatlarının en verimli yıllarını heder ettiklerini, hayatın amacına dâir pek de düşünmediklerini görüyor musunuz?
Etkili ve yetkili kişilerin görmezden geldiği yığınla mesele içinde gençliğin içinde bulunduğu hâl, halledilmesi gereken en ciddi mesele durumundadır. Gelin görün ki, bu derdi kime anlatacak, kimden medet umacaksınız?
Bu genç insanları köhne eğitim uygulamalarıyla artık eğitemezsiniz. Onların cevap bekleyen soruları var. Bu gençler yığınla meseleyi, karmaşık duygu ve düşünceleri zihinlerinde ve gönüllerinde taşıyorlar. Bunları çözememek, onların sorularına cevap verememek gençleri her geçen gün biraz daha kaybetmek demektir. Bir asırdan fazladır savaşlar, ideolojik kavgalar, yanlış eğitim uygulamaları yüzünden kaybettiğimiz nesiller üzerine, ruh dünyasını sosyal medyanın ve internet oyunlarının delik deşik ettiği gençlerimizi de ekleyemeyiz. Türkiye bir neslini daha kaybetmemeli. Cahilce ve gafilce uygulamalardan vaz geçilmeli. Meseleler onları görmezden gelince ortadan kalkmaz, kalkmıyor da zaten. Akıl akıldan üstündür, deyip gücümüzü toplumun her kesimiyle birleştirip gençlerimizi topluma ve ülkeye kazandırmanın yollarını arayıp bulmalıyız.