Hayatlarını yanlışlara adayan, kafasını kaybetmiş olan adamlar, Peygamberin sünnetini taşlamaya başlıyorlar..
Bununla da kalmayıp Allah’ın dinini kendi akıllarına tahkim ettiriyorlar..
Şunu çok iyi bilelim ki;
Allah’ın dinini akla tahkim ettirmek,
İblis’in izini takip ve taklid etmek demektir..
Din akla ölçüdür,
akıl dine ölçü değildir..
Bunun aksini iddia eden İblis, kâfirlerden oldu...
****
Allah’ın dinine hizmet etmekle değil,
Allah’ın dinini tenkid etmekle işe başlayanlar,
bu ümmetin bağrından çıkmış olan piyasa şeytanlarıdır.. Rabbimiz bakın bizi bu konuda nasıl uyarıyor:
“İşte böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak.
Bir de (şeytanlar), ahirete inanmayanların gönülleri bu yaldızlı sözlere meyletsin, onlardan hoşlansınlar ve işleyecekleri günahları işlesinler diye (bu fısıldamayı yaparlar).”
(En’am suresi/ 112-113)
Allahû Teâla dileseydi o
“insan ve cin şeytanları” düşmanlık yapamaz,
aldatıcı ve kandırıcı telkinlerde bulunamazlardı..
Allah’ın bunları peygamberlere düşman kılması,
bir yandan peygamberlerin güçlükler karşısındaki sabır ve kararlılıklarını ölçmek;
bir yandan da her bir ümmete, üstün ideallere ağır meşakkatleri, güçlü direnişleri yenerek ulaşılabileceğini;
kişinin değerinin de bu yoldaki azim ve sebatıyla ortaya çıkacağını göstermektir...
“İnsanların şeytanları”,
bâtılı ve şerri seçmeleri yanında, hakkı temsil eden peygamberlere ve onları izleyenlere karşı düşmanlık bayrağını açanlar; “cinlerin şeytanları” da bu mücadelede insanların şeytanlarına destek olup onlara aldatıcı ve yıkıcı fikirler telkin eden mânevî güçlerdir..
Çünkü İslâm itikadına göre cinlerin de mü’mini kâfiri vardır..
Dolaysıyla piyasa şeytanları ister cinlerden olsun ve isterse insanlardan olsunlar,
onlara karşı mücadele etmekle mükellefiz..
****
Günümüzde reformculuk, modernistlik,
mezhepsizlik,
din tahripçiliği,
tarihselcilik adına
“gelin İslâm’ı yeniden keşfedelim”
iddiasında bulunanlar,
İslâm’ın muğlak ve meçhul bir din olduğunu iddia ediyorlar..
Bunlara söylenecek şey şudur: Behey ahmaklar,
İslâm güneş gibi parlaktır..
Gözleriniz kör olmuşsa veya gözlerinizi kapatmışsanız güneşin ne suçu var?!.
Müslümanlara sahabeleri, müçtehid imamları unutturmak için Müslümanların önüne Namık Kemal’leri,
Cemâleddin-i Afgânî’leri, Muhammed Abduh’ları,
Reşid Rıza’ları,
Muhammed İkbal’leri,
Seyyid Ahmed Han’ları,
Fazlur Rahman’ları sofra gibi serenler,
hak dinden batıl bir din icad etmenin derdine düşenlerdir..
Bakınız bu ahmak Tarihselcilerin piri Fazlur Rahman,
Tarihselcilik fikrinin en temel “amentü” ilkesini Muhammed Abduh ve Muhammed İkbal’e atfen açıkça dile getirmiştir:
“Kur’an’ın son vahiy, Hz. Muhammed’in son peygamber olduğu gerçeği ‘insanlığın gelişmesi’ açısından oldukça anlamlıdır. Bu demektir ki: insan öyle bir olgunluk seviyesine çıkmıştır ki, artık onun hazır vahyin yardımına ihtiyacı yoktur. İnsan kendi ahlakî ve fikrî kurtuluş kaderini kendisi
çizebilir.”
Görüldüğü gibi,
Fazlur Rahman akli teorilerini vahyi yerine,
kendisini de Peygamber yerine koymaktadır..
Bu metnin tercümesi:
Çağdaş insan Allah’tan müstağnidir..
Allah biliyorsa ben de biliyorum ve hatta Allah’tan daha iyi biliyorum iddiasındadır!.
Modernist/Tarihselci ekolün elindeki tek gerçek aklî gerekçe budur!.
Açıktır ki bu tesbitin
“delil”
olma özelliği yoktur..
Evet,
insanlık bilimde,
teknolojide mesafe kat etmiştir; ama tek başına bu,
“insanın zatî özelliklerinde gelişme olduğu”
vehmini ispata kesinlikle yetmez..
Vakıanın adını doğru koyalım: Yaşadığımız,
Hz. Mûsâ ve Hz. Îsâ ümmetlerini Tevrat ve İncil’in tahrifine götüren “Ehl-i Kitaplaşma süreci”dir..
Onları bu noktaya savuran saikler iyi tahlil edilirse karşımıza çıkacak sonuç tanıdık gelecektir: “Değişim!”
Çağdaşlığın üstünde değer tanımayan modern insanın “hevâsını ilah edinme”
ve aklını vahyinin üstünde görme noktasında Şeytandan geri kalan bir yanı ve yönü yoktur..
Bu noktadan bakıldığında bir hayli piyasa şeytanının ortalıkta dolaştıkları görülecektir...
Bu piyasa şeytanları Müslümanları dinden ve imandan etmek için durmadan vesveseler yaymaya çalışıyorlar..
Kırk yıl genelevinden alınan vergilerin de içinde bulunduğu bir bütçeden maaş alacaksınız, buna tek bir kelam etmeyeceksiniz,
haramları yayan ve yaygınlaştırmaya çalışan düzene tek bir lafınız olmayacak ama kalkacaksınız Müslümanların fıkhî müktesebatına,
ilmi birikimine kırk kanaldan beslenmiş gelenek ambarı diyeceksiniz..
Bununla da kalmayacaksınız
bütün Müslümanların bu kırk kanaldan beslenmiş gelenek ambarı uğruna ömürlerini tükettiklerini söyleyeceksiniz..
Size sormazlar mı Allah tarafından gönderilen peygamberler birbirlerini yalanlıyorlar mıydı?!.
Yoksa birbirlerini tasdik mi ediyorlardı?!.
Tarih,
gelen hiçbir Peygamberin kendisinden önceki Peygamberleri yalanladığına, inkâr ettiğine şahit olmamıştır.,
Aksine Peygamberler kesinti kabul etmeyen tevhidi bir gelenek,
tevhidi bir hareketi mü’minlere
miras bıraktılar..
Tevhidi gelenek,
tevhidi hareket kesinti kabul etmez..