Sadece yazmak geliyor bazen içimden. Dolu dizgin yazmak... Duygulara engel olmadan yazmayı seviyorum. Benim her türlü gösterişten uzak durduğum yerdir burası. Gördüğüm ve hissettiğin şeylere dokunuyorum. Bu, yaşadığım hâli satırlara taşımaktır benim için... Kuşları dinlerken, yemyeşil tabiatı seyrederken, yollarda yürürken hissettiğim neyse yazarken duyduğum da o oluyor. Kendime yöneldiğimi anlarım yazdığım vakitlerdir.
Dikkatimi benden alan her şeyden böyle uzaklaşıyorum. Bıraksak, bizi bizden alıp perişan edecek her türden kalabalık ve samimiyetsiz eylemler etrafımızda uçuşur. Hâl böyleyken kendimize dönüp ne istediğimizi bilmeye zaman ayıramıyoruz. Böyle zamanlar yalnızlık ve yazmak ilaç gibidir.
Yalnız kalmayı başarabilen biri bence çok güçlüdür. Yazmak ise sonsuz bir güzelliğin içerisinde küçük bir gezintiye çıkmak gibidir. Dediğimiz gibi bunun için yalnız kalmak gibisi yoktur. Fakat yazmayı ve yalnız kalmayı amaç edinmemeli insan. Bunlar kendimizi anlamaya doğru birer vesiledir. Kendimizi anlamaya vesile olan her türden eylem ve tercih bence çok önemlidir. Burada onların hepsinden ayrı ayrı söz edilebilir. Biz burada konu gereği yazmak ve onun için oldukça gerekli olan yalnızlık üzerinde duruyoruz.
Yazmadığım zamanlar ve yalnızlıktan uzak kaldığım vakitler tedirgin oluyorum. Bir şeyleri ihmal etmişim gibi üzülüyorum. Bir köşeye çekilip düşünmek ve sonra eğer istiyorsam yazı yazmak benim için elzem oluyor. Bu, ruhumun bir talebi ve en doğal hakkı gibi geliyor bana. İnsan ilişkilerinin fukaralığı beni içimin zenginliğine sevk ediyor. İşte bu zamanlar yazmayı çok seviyorum. Yazdıklarım gönlüme sindikçe bunların faydaları zaman içinde ortaya çıkıyor. Özellikle insanların bunlardan istifade etmesi beni çok mutlu ediyor.
Yazmak ve yalnızlık benim derinlerden yükselen talebim oldu hep. Bir miktar yalnızlığı ve yazmayı içimde derinleşmeye, sakin kalmaya, hayatı özünden kavramaya vesile olduğu için seviyorum