Başkalarına gösterecek bir şeyimiz, anlatacak bir hikâyemiz yoksa insan bir sükûnete ve huzura ermiş demektir. Huzurun tezahür ettiği nokta, sessiz ve gösterişten uzak yaşayabilmektedir.
İnsanların birçoğu bir başkasına göstermek, yaşadığı şeyleri görünür kılmak üzere telefona veya fotoğraf makinasına sarılır. Bir güzelliği duymak en önce insan gönlünün hakkıdır. Gözler bize sunulan güzelliği temaşa etmelidir. Gördüklerimiz içte derinleşmeye vesile olmalıdır. Aksi halde her güzel şeyi başkaları için kaydedip bu hayatı kaçırmak riski vardır.
Renkleriyle ve güzelliğiyle bizi büyüleyen bir çiçeği, uçarken bir an seyrettiğimiz kuşu, nefis bir manzarayı öncelikle biz seyretmeli ve bu seyrin tadına varmalıyız. Yığınla fotoğraf bir müddet sonra zamanın ölümü demek oluyor hayatımızda.
Bu dünyaya bir şeyleri temaşa etmeye geldik. Güzellikle o güzeli gören bir göz arasında gönül ilişkisi vardır. Güzelliği fark ederek seyretmek az bir nimet değildir. Belki de bu hayattaki vazifelerimizden birisi hangi mertebeden olursa olsun dünyamızdaki güzellikleri seyretmektir.
Buna kısaca temaşa etmek desek herhalde yanlış olmaz. Bu temaşanın sonunda gören ve görülenin bir olma durumu vardır. Belki de âlemi temaşa etmedeki zevkin kaynağı budur.