Hatırat okuyunca zamanın biraz daha yavaş aktığını ve bir yerde biriktiğini duyar gibi olurum. Geçip gitmelerini bir türlü kabul edemedigim insanlar, olaylar, mekânlar orada bir ebedîlik elbisesi giyerek yeniden var olurlar. Bu durum, 1989 doğumlu olmama rağmen geçmişe, hatıralara, kadim zamanlara ve devirlere sıkı sıkıya bağlı olmamdan ileri geliyor olabilir.
Andrei Tarkovski, o muhteşem filmi Ayna'nın var oluş sebebini canından çok sevdiği insanları yeniden canlandırmak gibi bir gerekçeye bağlarmış. Ailesinden başlayarak etrafında sıradan bir hayat yaşayan o insanları beyaz perdeye aktarabilmek... Herhalde bu büyük bir dikkat ve özveri isteyen bir işti ve yönetmen bunu gerçekleştirmiş görünüyordu. Şefika Mercanlıgil Teyzemin Çocukluğumdaki Gerede kitabını okuyunca bunları düşünmüştüm. Şimdi tekrar ve genişletilmiş olarak yayınlanacak olması vesilesiyle bu yazıları tekrar ve dikkatli bir şekilde yeniden okudum. Mercanlıgil'in arı duru Türkçesi, kitaptaki her satırın derin bir hayat tecrübesine ve yaşanmışlığa yaslanması beni çok derinden etkiledi. Bir de Anadolu'yu vatan tutan kadim Türklüğün bir kanaviçe gibi ördüğü hayat tecrübeleriyle, onca hatırayla, yaşanmış sevinç ve acılarla dolu bu eseri herkesin okumasını yürekten diledim. Artık hayatımızdan çekilip giden Abadolu kasabalarının gelenekleri, görenekleri, örf ve âdetleri, günlük yaşayışı, konak hayatı, insan ilişkileri bu eserde damıtılmış bir hâlde yaşıyor. İyi ki diyorum Şefika Teyzemiz ve onun güzel kalemi var.
Bir buçuk yıl benim de öğretmen olarak bulunduğum, yazılarımla ve kitaplarımla kültürünü tespit etmeye çalıştığım güzel Gerede'nin sokak aralarında gezerken artık sayıları çok az kalmış konaklara ve eski evlere yolumu bir şekilde uğratırım. Onların fotoğraflarını alıp arşivime dâhil ederim. Elbette o evlerde, o güzelim konaklarda neler yaşandığını, o güzelim evlerin hangi acıların ve sevinçlerin yeri yurdu olduğunu düşünerek onları seyrederim. Şimdi bu yazılar ve bu kitap vesilesiyle Gerede'nin geçmişteki kültürel ve sosyal hayatı, renkli insanları yeniden kayıtlara geçiyor. Şefika Teyzemiz bu açıdan İstanbul'un kadim kültürünü kitaplarıyla ölümsüzleştiren Samiha Ayverdi, Münevver Ayaşlı, Ahmed Yüksel Özemre gibi addedilmeli ve eseri Geredeliler, Bolulular tarafından kesinlikle okunmalı, okutulmalıdır. Ben şahsen bu nefis yazıları bir Türkçe ziyafeti olarak kabul ediyor ve bundan böyle öğrencilerime bu eserden yazılar okumayı, onların dil zevkini edinecekleri bu eseri tanımaları gerektiğini düşünüyorum. Türkçe şuurundan hayli uzak eğitim müfredatına ve öğretmenlere bu eserin ilaç gibi geleceğine eminim.
Bu yazı vesilesiyle Şefika Teyzeme en derin hürmet duygularımı takdim ederken, kendisine sağlık ve huzur dolu nice yıllar dilerim. Türkçemiz yaşadıkça onun güzel eseri de hep var olsun.
Yasin Şen