Seninle aramızda zamandan mesafeler var. Uçsuz bucaksız çölde kaybolmuş gibiyiz ikimiz de. Ne kadar söylesem de sesimi sana duyuramıyorum. Ne benim feryatlarımı duyabiliyorsun ne de taleplerimi hissedebiliyorsun! Aramızdaki mesafelerin sadece yaşamakla kapanabileceğinin farkındayım. Fakat yaşanmamış zamanlar, devirler için beklemekten başka bir çare yok gibi. Hem, görmediğin, bilmediğin, tatmadığın şeyler için onları görmüş, bilmiş, tatmış gibi yapamazsın.
Neler yaşadığını bilmiyorum. Sen de benimkileri bilmiyorsun. Neler yaşadığımı çözmeye, anlamaya çalışıyorum. İçimde öyle duygular var ki, bir dokunsam şu bedende damıtılmış asırlar, devirler, ömürler bir çırpıda açılıp etrafa saçılıverecekmiş gibi hissediyorum kendimi.
Huzursuz kalplerimizde neler neler var, kim bilir! Neyi anlatıyoruz, neyi arıyoruz, niçin yaşıyoruz? Daha bunları çözemedik.
Konuştuğun ve yazdığın hâlde asıl merâmının ifade ettiklerinden fersah fersah uzakta olduklarını hissettin mi hiç? Bu, bende nedense çok oluyor. Konuşuyorum, anlatamıyorum. Söylüyorum, sözcüklerin kifayetsizliği yüzünden içimde derin bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Nihayet susuyorum. Zamana dağılmış benliğimi toplamakla meşgulüm çoğu zaman. Hâl böyleyken zamanda savrulmuş, dağılmış gibiyiz. Aramızda yaşanmamış zamanlardan, devirlerde nice mesafelerin olduğu hâlde birbirimize, başkalarına bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz.
Kelimelerin sözlük anlamlarının tek ve mutlak gerçeklermiş gibi algılandığı ilginç bir dönem yaşıyoruz. Kim, neyi yaşadıysa kelimeleri ona göre anlamlandırıyor. Seni bilmem ama kelimeleri herkesin bildiği anlamlarla sınırlandırmak bana bir şeyleri ifade ederken yetmiyor. Bu yüzden her geçen gün daha çok susuyorum.
Dediğim gibi… Aramızda mesafeler var. Konuşuyoruz lakin farklı dilleri konuşur gibi… Bence yaşanmamış devirlerden kaynaklı bir durum. Eğer sen de uygun görürsen sükûnete gel. Belki orada buluşuruz.