Bugün yine şöyle bir dolaşayım, dedim. Çiğdemler epey göstermiş kendini. Şubat ayının son günü olmasına rağmen yazdan kalma bir hava vardı. Zamanın sessizce akıp gittiği köşelerde durdum. Hem kendimi hem de eşsiz güzellikteki doğayı dinledim. Kuşların sesi gönül dolduruyordu.
Karlı ve heybetli dağları seyrettim uzun uzun. Yeşil ormanlar uzanıyordu hemen altlarında. Bulutlar gökyüzüne şöyle bir dokunup geçmişlerdi sanki. Güneş olanca heybetiyle içimi ve bedenimi ısıtıyordu.
Geçirmekte olduğum hastalığın tesiriyle olsa gerek üzerimde birazcık halsizlik vardı. Yürüdüm. Birazcık yoruldum. Daha çok da bir yere oturarak seyrettim ve dinledim bu eşsiz güzelliği.
Doğada böylesine bir başıma olunca çayımın da yanımda olmasını isterim. Çayımdan aldığım yudumla beraber derin bir ilhamın ve güzellik hissinin de gönlüme dolduğunu hissederim.
Bir şeylerden bıkıp usandığında doğa yeniliyor insanı. Buraya gelince içimde yaşama şevki belirdi yeniden. Bir anlamsızlık duygusunun içine düşünce tabiat ve onun güzellikleri, sesleri bana oldukça iyi geliyor. Her şey sanki yerli yerine oturuyor. Kış yaz fark etmez. İçimden geldiği zaman yollara çıkarım.
Ruhumun ve gönlümün arzusu doğada olmak. Çünkü benim ruhum ve gönlüm kendilerini daha çok bu güzellikleri seyrederken buluyor. Ben de onların talebini geri çevirmiyorum. Yola çıkıyorum.