Sende bir şeyin manâsı olsun; onun adı ve cismi olmasa da olur bazen. Hayatı görüntüden ibaret yaşamak maksat değil. Fakat mânâyı yaşamak asıldır.
Her şey geçip giderken ilk önce kaybolanlar o kadar önem verdiğimiz görüntüler oluyor. Görünen bunca şeyin arkasında anlamın olduğunu söyleyelim. Bunu hissedelim. Çünkü hayatı içeriden yapan o anlamı hissetmeye ihtiyacımız var.
Anlamı kaybeden biri hayatın kendine sunabileceği bütün maddî imkânlara sahip olsa bile bir şeye sahip olmuş sayılmaz. Çünkü hep bir eksiklik duygusu içindedir ve o bitmek bilmeyen talepleri yüzünden fakirdir. Bununla beraber maddî her türden imkândan mahrum olduğu hâlde bir insanın yaşamın anlamına sahip olması hayatın huzurlu bir biçimde yaşanmasına yeter.
Elbette arzu edilen insanın her ikisine de sahip olmasıdır. Fakat bugün ısrarlı bir şekilde anlamın ihmal edilip madde, görüntü ve görünüşün öne çıkarıldığını görüyoruz. Anlam bunlara feda edilmiş durumda. Bu da hayattaki huzursuzlukların bitmeyişinin bir sebebidir.
Sonuç olarak maddî imkanlar ve zenginlikler bir yerden sonra bize yetmiyor ve talebi bambaşka bir şey olan ruhu tedirgin ediyor. Zengin ama mutsuz insanlar çıkıyor ortaya. Bunca imkâna rağmen huzursuzluğun, neşesizliğin toplumda bu kadar yaygın olmasının açıklaması başka ne olabilir!
Öyleyse anlamı yeniden hatırlamanın zamanı geldi. Görüntülerin mutlak huzur demek olmadığını insanlık bugün daha iyi biliyor. Belki de hepimiz maddeden manaya, anlamsızlıktan anlama geçtiğimiz bir dönem içindeyiz. Bundan sonra ister istemez anlamın hayata hâkim olduğu zamanlar göreceğiz. Buna hazırlanmalıyız.