Sanal dünya bir gör geç âlemidir. Orası kalınacak, durulacak bir yer değildir. Realitenin varlığını en aza indirmekle beraber genelde sanal dünyanın insan üzerindeki tesirleri dış dünyadaki gibidir.
Sanal âlemin gerçeklik yönü çok zayıf olmakla birlikte onun asıl gücü akıştaki yoğunluktan ve çeşitlilikten ileri gelir. İnsanı burada mahrum bırakan şey ise daima içinde bulunduğu beklentilerdir. Burası insana beklediğini çoğu zaman vermez. Çünkü sanal âlem azınlığın geçinmesi için çoğunluğun zamanını yani hayatını feda ettiği bir yerdir.
İnsan dış dünyada yaşadığı şeyleri gün içinde duygusal ve zihinsel olarak bir süzgeçten geçirir. Onları zihinde ve gönülde arşivler ve yaşanmışlık duygusal boyutta da olduğu için böylece hatıra hissi meydana gelir. Bizim yaşamak dediğimiz şey biraz da budur. Görmek, tecrübe etmek, bizzat yaşamak, eylemlerimizin ve sözlerimizin bir sonucu olacağı gerçeğini göz ardı etmeden dış gerçekliğin içerisinde olmak... Bu bizi zannedildiği gibi pasif kılmaz. Tam aksine daha dikkatli ve mutedil, en önemlisi de yaşanmış bir hayatın sahibi yapar.
Sosyal medyada bunun tersine bir işleyiş ve tutum gizlidir. Her şey hızlıca ve çabucak geçip giderken bunların çok azı bir muhakemeye tâbi tutulur. İnsanda bir hatıra duygusu meydana gelemez. Bununla beraber zaman bize yaşanmışlık ve tecrübe değil sanal bir gerçeklik sunar. Tutumlarımız ve tepkilerimiz çok yüzeyseldir. Zemini olmayan bu gerçeklik algısı içinde, dileyenler istediği kadar uçabilir. Şişirilmiş egoların, gerçeklikten kopmuş hayâllerin ve intizam hâlinde bulunmayan düşüncelerin elindeki insan aslında bu durumda çok güç bir hâldedir. Daha kırıcı, yıkıcı ve dikkatsizdir.
Şimdiki hâlde bu kimseler sanal âlemin şekillendirdiği bir iç dünya ile toplum içinde bulunuyorlar. Hâliyle tepkileri, konuşmaları, sözleri ve eylemleri de burada şekillenmiş oluyor. Eğitim içerisinde ve toplum yapısında iyiden iyiye yaygınlaşan davranış bozukluğunu biraz da burada aramak gerektiğini düşünüyorum. Düşüncelerin ve sözlerin çoğu bu âlemde istenildiği gibi şekillendiriliyor. Dolayısıyla duygu ve düşünce olarak karmaşık bir yapıya sahip olsa bile kendi içinde pek çok şey ve hatta zamanlar yaşamış vehmiyle dolu bir insan tipiyle karşı karşıya olmuş oluyoruz. Çünkü sanal âlem insan hayatına paket düşünceler, duygular, fikirler sunduğu gibi çoğu zaman isteyene paket şahsiyetler de takdim eder. Üstelik bunların alıcısı çoktur. Hele günümüzde pek çok kimse bir şahsiyet inşa etmek gibi zahmetli bir işe girişmeyi pek de istememektedir. Çünkü şahsiyet çileyi, zahmeti, okumayı, düşünmeyi, ibadeti, tefekkürü gerekli kılar. Bundan sonra da bizler oturmuş, bu insan tipinin eğitimiyle meşgul olmaya çalışıyoruz. Hâliyle de başarılı olamıyoruz.
Şunu söyleyebilirim ki, bu insanların eğitimi geleneksel yöntemlerle artık çok zor. Onlara herhangi bir duygu yoğunluğu ve heyecan yaşatmak büyük uğraş ister. İnternet oyunlarıyla mutlu olan bir genci sınıflarda sadece oyalamamızın sebebi de budur. Çünkü gençler gör geç âlemi olan sanal dünyada yaşamaktadır. Şahsiyet zihnen ve duygusal olarak burada yaşayan kimselerde büyük ölçüde gelişmemiş de oluyor. Çünkü bu âlemde kapmayı yeğleyen kimseler için zamanlarının önemli bir kısmı gerçekte hiç yasanmadan geçip gitmiştir.
Peki buna çare nedir o zaman? Bunun çaresi okumak, düşünmek, duygulanmak, anlamlı eylemlerde bulunmak yani kısacası yaşamaktır. Yaşamıyor muyuz, diyebilirsiniz. Fakat sanal âlem, sonuçta sanal yaşam demek oluyor. Gerçek bir yaşam değil...