Ruhumu besleyen müzikleri dinlerken dünyanın tamamen güzellikle dolu olduğu hissine kapılıyorum. Özümüzü yaralayan türlü düşünce ve vehimlerin aradan çekildiğini, güzel duyguların gökkubbeyi ve gönlümü doldurduğunu hissediyorum. Yeryüzünde var olan fakat bizim çoğu zaman o derin gafletimiz yüzünden duyamadığımız bir âhenk beliriyor müzik dinleyince. Sesin o âhengi meydana çıkardığını duyuyorum içimde. Zaten var olması gereken bir şeyi, uzun müddet görmediğim bir dostu, kaybettiğim bir nesneyi bulmuş gibi seviniyor ve rahatlıyorum. Bir an içimde huzurlu bir teslimiyet hâli ortaya çıkıyor. Yaşamın varlığını anlıyorum. Bu yumuşak ve gönle dolan âhenk sayesinde evrende yalnız olmadığımı ve bir bütünün anlamlı bir parçası olduğumu düşünüyorum böylece. Bu içten içe evrenin kendisiyle beraber var olduğumuzu duymak gibi bir şey. Âlemde eriyip giden bir varlığın yaşamın o bütüncül hâlini duyması demek. Bir vahdet hâlini çok özleyen insan belki bu sebepten ruhu besleyen âhenkli bir ses duyduğu vakit rahatlıyor. Bundan ötürü güzel bir müziğin, çok hudutlu bir elbiseye bürünmüş ruhumuzun evrene açılması, yayılması ve genişlemesi demek olduğunu söyleyebiliriz. Özümüzde yatan o büyük hakikatin bir anlığına bile olsa yeniden hatırlanmasıdır güzel bir ses ve âhengin kendisi. Ruhu besleyen sesler içinde bulunduğunuz gurbetin biraz hafiflemesi demektir. Müzik bu bakımdan bizde bir kuvve, bir mânâ hâlinde mevcut bütünlüğün bir anlığına bile olsa duyulması ve insanın bunda gurbetini dindirmesi demektir.
Güzel bir sesin etkilemeyeceği hiçbir insan yoktur. Derin bir gurbetin içinde yaşayan bizler birliği ve beraberliği bize duyuran her türden güzelliğe, âhenge derin bir ihtiyaç hâlindeyiz. Onu bulduğumuzda aslında bir bakıma ilgilendiğiniz ve bizi besleyen meşguliyetlerimiz de ortaya çıkmış olur. Çünkü yaşamın her ânına sinmiş arayışların özünde bir vahdet hâlinin özlemi vardır.