Mucize beş duyu organıyla algıladığımız şeyler, durumlar ve olaylar değildir sadece. O bir bakış açısıdır. En basit şeyler, biz onlara dâir bakış açımızı değiştirdiğimizde bize mucize gibi görünmeye başlar. Zaten öyledir. Hayatın akışında gizlenen her mucizevi oluş bence sıradanlığın elbisesine bürünüp öyle gelir bize. Her türden nimet hep orada duracakmış gibi gelir ve insan elindekinin, önündekinin ne kadar kıymetli olduğunu pek de düşünmez.
Bu bana bazı zamanlar köyümün nimetleri için olur. Etrafımda bizi besleyen her türden nimet ve güzellik daima burada var olacakmış gibi gözükür. Fakat onların gelip geçici hallerinde bize hitap eden mucizevi yönlerini düşünüyorum artık.
Artık hayatın birçok nimetine ve güzelliğine bir mucizeyi izler gibi yöneliyorum. Bunu en çok bilhassa köyümün nimetlerini ve türlü türlü güzelliklerini düşünürken yapmaya çalışıyorum. Bana önceden sıradan gelen türlü türlü nimetleri bir mucize eseri gibi izlemek bana çok iyi geliyor.
Bazen bu nimetlerin bir an hiç olmadığını düşünüyorum. Dalından alıp yediğim eriğin ve ağacının orada hiç olmadığını düşünmek yüreğimi acıtıyor. Her yeri kuşatan fındık bahçelerindeki ağaçlar her sene meyve vererek bir mucizeyi sergilemeye devam ediyorlar. Köyün bir zamanlar gür ve bol nimetleri ise yavaş yavaş hayatımızdan çekiliyor. Mısır gibi... Henüz giden ve gitmek üzere olanların hüznünü pek yaşamıyoruz.
Nihayet burada pek çok güzellik var ve ben canım istedikçe bu nimetlerin tadına bakabiliyorum. Köyün her yerinde mevsimine göre değişik ve lezzetli meyveler, sebzeler var. Hepsi de insana hizmet etmeyi dileyen şu ağaçlar, bitkiler vesilesiyle kudretten bizlere sunulmuş birer armağan gibidir bu güzel köy.
Köyün meyve yüklü ağaçlarına, meyvesine, sebzesine, yeşiline, ormanına bütün bu sebeplerden ve sahip oldukları güzelliklerden ötürü ben köyün mucizeleri demek istiyorum. Her yerden kendini gösteren bu hayatiyet, bu canlılık ve türlü türlü nimetler hep bizlerin yaşaması için var edilmiştir. İnsan bunu bilmeli ve kabul etmelidir.