Kelimeleri canlı olmalı insanın. Hüzünden bahsediyorsa biri o hâl yaşanmış olmalı. Gurbeti dillendiriyorsa bir kalem yine o da bütün derinliği ile gönülde duyulmuş olmalı. Sadece sevgiyi, hüznü, kederi, sevinci kısaca duyguyu sonuna kadar hisseden biri onun ne olduğunu anlatabilir gibi geliyor bana.
Öyleyse kelimeleri canlı olmalı insanın. Kelimeler canlı olmazsa yazmak neye yarar. Ruha derinden tesir edemezse neden yazar insan? Yaşadığını söylemiyorsa bir kimse niçin niçin konuşmak ve yazmak ihtiyacı hisseder?
Yazmak nedir? Hâle dâhil olup kendimizi çözümlemek değil mi! Kelimeler gönlümüzün elçisi değil midir? Orada duyulmayan şeyler nasıl bu elbiseyi giyebilir!
Kelimeleri canlı olmalı insanın... Bir tohum gibi düşmeli yüreklere kelimeler... Kımıldatmalı düşünceleri zihinlerde. Duygulara bir aşk elbisesi giydirmeli insan. Âna düşüp zamana yayılmalı kelimeler. Yürekleri mayalamalı. Toprağa tutunan tohumlar gibi mütevekkil fakat kader dolu olmalı. Hâle intikal etmeli kelimeler. Sahiplenilmeli. Derdini derinden duyan gönüllere yerleşmeli kelimeler. Orayı mekan hatta vatan kılmalı. Sonra büyümeli yine. Yeşermeli kelimeler. Meyveye durmalı.
İlle de yaşadıklarımızı anlatmalı kelimeler. Yani hissettiklerimizi. Çünkü kelimeleri canlı olmalı insanın... Mânâsı yaşanmayan kelimeler neye yarar.
Kelimeleri canlı olmalı insanın... İçerisinde ebedî vatanlar gibi saklı mânâları olmalı kelimelerin. Gizlenmeli o mânâlar hoyrat ellerden. Asıl onları duyan yüreklere değmeli.
Kelimeleri canlı olmalı insanın... Ebedî bir ânı haber vermeli mânâlar. Dokunuşları yumuşak, derin ve nisan yağmurları gibi bereketli olmalı. Bir dokunuşuyla kelimelerin ürpermeli yürek... Bütün fâni hisler ve endişeler kaybolmalı gönülden... Varlığa dâir bütün kederler kalpten süzülüp gitmeli... Çünkü kelimeleri canlı olmalı insanın... Konuşunca cana değmeli kelimeler... Yokluğu âşikâr şu hayata bir hatıra olmalı... Mânâyı saklamalı... Olmuyorsa susmalı...
Kelimeleri canlı olmalı insanın...