Bir köşeye oturup saatlerce belki günlerce düşünmek istiyorum. Huzurumu kaçıran konuşmalardan ve kişilerden uzakta derin derin tefekkür etmek geçiyor içimden. Ufka bakmak, dağları seyretmek, içimden geçip giden duyguları ve düşünceleri izlemek istiyorum.
Hayatın zevkli yanı, sakin ve bir başıma kalabildiğim bu huzurlu tefekkür zamanlarıdır. Tefekkür dingin kılar insanı.
Var olan, geçip giden, yaşanıp biten şeyler bir yerden sonra beni derin bir iç muhasebesine sevk ediyor. Değerli olan dışarıda değil de içerideymiş gibi bir hisse ve hâle kapılıyorum. İçime, iç âlemime dönüyorum.
İçe dönüş bu hayatın asıl amacı gibi geliyor bana. Kendi hâlimde kalıp olaylar ve kişiler hakkında olumsuz her türden duyguyu ve düşünceyi zihnimden, gönlümden kovmak; sonra da özümün ufuklarında hep yol almak bana çok iyi geliyor.
Fırsat buldukça hep böyle yapıyorum.
İçe dönüş insanın huzurlu, derin ve ciddî bir olması demektir. Hayatı daha anlamlı kılmaktır bir kere. Bence yaşamaktır içe dönüş. İnsan bu hayatı yaşadığını içe döndüğü vakitlerde anlıyor.
İçe dönmek, hayatın bizi sevk ettiği bir hâl. Ne yaparsak yapalım döneceğimiz bir yer orası. Kendimizi bilmek ve anlamak, bu hayatın özünde gizli güzellikleri ve zenginlikleri teşhis edebilmek demektir içe dönmek.