Bu güzel diyara Hızır uğramış. Hızır yanında huzuru da getirmiş buraya. O mübarek Hıdrellez gününde ne olmuşsa olmuş, toprak, dağ ve taş yeşile bürünmüş. O her türden yeşilik yeri göğü sarmış.
İnsan her çiçeği izlemek ve koklamak istiyor yürürken. Fakat buna imkân var mı! Onun yerine birinin yanında durup her birine olan gönül borcunu ödemek istercesine bir ota, bir çiçeğe bakakalıyorum. İnsan bu yerlere, bu güzelliğe Hızır'ın uğradığını düşünmeyip de ne yapsın! Bu sefer onu bir mânâ olarak düşünen kimselere hak vermek gerekiyor. Çünkü rivayete göre Hızır ve İlyas peygamberler Hıdrellez'de buluşuyor. Halk buna gönülden inandığına göre, acaba burada gizlenen mânâ nedir, diye sormak ve düşünmek gerekmez mi? İşte bu canlılık, doğadaki bu hayatiyet aslında yeşillik demek olan ve bu hayatiyeti temsil eden Hızır'ın manasının görünen yüzü değil de nedir! Başkaları onları ete kemiğe bürünüp de görünen kimseler olarak yorumlayabilir fakat gönlüm ısrarla onların bir mânâ olduğunu söylüyor. Mânâyı şekilden yola çıkıp yorumlamamız isteniyorsa bizden, görünen kalıbın ve kelimelerin mutlak hakikat olduğunu nasıl kabul edeceğiz?
İnsan kelimelerin eskidiğini ve anlamın kendiliğinden ortaya çıktığını görecek kadar uzun yaşamıyor. Kelimeler, semboller, işaretler üzerinde düşünüp duralım diye bizi bekliyor. Hâlbuki hayatın bütün kutsalları sembollerle ve kelimelerle konuşuyor bizimle. İnsanlık bilmediği bir lisanı dinleyip de anladığını zanneden kimselerin gafleti içerisinde. Hâlbuki gönüller, anlaşılmayan, yaşanmayan ve yorumlanmayan dinin, bilginin, sembollerin ve hayatın içinde boğuluyor artık.
Aynen bu şeyler gibi Hızır kelimesine gizlenen o derin manayı bulup çıkarmamız isteniyor bizden. Bunu yapabilirsek eğer belki o zaman her günümüz bir Hıdrellez olur.