Bir şey yapmak aslında geleceği inşa etmek demektir. Mahiyeti her ne olursa olsun yapılan her iş, söylenen her söz zamana dalga dalga yayılır. Mesela inşa edilen bir okul, o okulun yollarında yürüyen öğrencileri de hazırlar. Sınıfları, orada ders veren öğretmenleri, taze heyecanları, güzelim umutları da ortaya çıkarır. Bir okul deyip de geçemeyiz. O artık hayatın ve geleceğin kurgulandığı bir merkez hâline gelmiştir. Zamanla onun etrafında teşekkül eden bir hayat bütün bir zamana dalga dalga yayılır. Yollarında yürüyen, bahçesinde gezinip eğlenen öğrenci ve öğretmenlerin düşünceleri, duyguları, endişeleri hep bu ilk hamlenin peşini takip ederek birbiri ardınca yaşanır.
Hayatın başka meseleleri etrafında da bu böyledir. Hayatı biz inşa ediyoruz. Fiillerimizle, söylediklerimizle... Belki her fiilin, her sözün kendisinin merkez olduğu bir çevresi var... Bunlar bir başkasına dokunuyor ve onunla bütünleşiyor. Bize karmaşık gelen ama çok âhenkli bir doku meydana geliyor böylece. Onu biz yapıyoruz. Hayatımızı oluşturan desenler bütününü biz kendimiz oluşturuyoruz. Bu yüzden insanın dâimâ iyiyi ve güzeli düşünüp fiillerine dikkat etmesi gerektiği ve bunun sebebi de anlaşılmış oluyor.
İyi fiiller ortaya koyup güzel şeyler yapalım ki, hayatımızın küçük merkezleri iyilik ve güzelliklerden oluşsun. Böylece o büyük tablo dâimâ iyiyi ve güzeli ifade etsin. Bu da insanın kendinde düşünceyi ve duyguyu kontrol etme zaruretini ortaya çıkarıyor. Gönlümüze doğan, zihnimize gelen duygular ve düşünceler fiil ve sözlerimizin kaynağı olduğuna göre bazen bunları durup izlemenin ve bir muhakemeye tâbi tutmanın da önemi anlaşılmış oluyor.
Hayatın merkezinde bizim ne yaptığımız, ne söylediğimiz, neye niyet ettiğimiz mi yer alıyor? Buna evet demek istiyorum. Bütün bunların ömür denen manzarayı oluşturduğunu ve hayatımızı ördüğünü söyleyebiliriz.