Arabada giderken yahut yürürken hissettiğim ve beni en derinden kavrayan şey şu sonsuz gökyüzünde yürüyormuşum hissidir. Gökte süzülen bulutlar, bu ışık oyunları, gökyüzüyle yeryüzünün sonsuz cilveleşmeleri insanın bakışlarını yerden göğe kaldırıyor. Gökyüzü içime doluyor. Zaten içim içime sığmıyor. Ben bu hâli görünce bu sefer bütün gönlümü göğe sığdırmayı, şu bulutlu ve mavi sonsuzluğa doğru genişlemeyi isiyorum. Kalbim ferahlıyor. Gökyüzü beni kendine bağlıyor. Göğe bakıp yürüdükçe içimden yukarıya çekiliyormuş gibi oluyorum.
Duygularım coşuyor. Benden bu sonsuzluğa doğru genişleyen bir kaynak gibi oluyor hislerim. Yeryüzünde yürümek sanki gökyüzüne bir hamle yapmak gibidir böyle vakitler.
Bir şey yukarıdan elini uzatacak ve beni göğün sonsuz derinliğine savuracak gibi oluyorum yürürken. Sanki ebedî bir sevinçle doluyor şu kalbim. Bu demlerde yeryüzünde bir vakit yaşamayı kabul eden bir gökyüzü sâkini gibi buluyorum kendimi. Buradan elbet bir gün ayrılacağım ve gideceğim yere uzun uzun bakıyorum.
Bazen kederli olduğum vakitler bu gökyüzü beni kendine davet eden bir yer olup çıkıyor. Sonra sanki hep gökyüzünde yaşamış da bu yeryüzüne neden geldiğimi anlamaya çalışan ebedî bir seyyah oluyorum.
Bütün bunlar şu gökyüzü işaretlerinin bana hissettirdiği şeyler. Elbette kaleme gelmez nice duyguyu buraya aktaramadan yazıyorum bunları. İçim genişliyor diyorum ya, aslında bu, yüreğimin gökyüzüyle dinlenmesi, bütün yaralarımın bir dokunuşla iyileşmesi, kederle kaplı içimin sonsuz bir sevinçle dolması ve daralan ruhumun kendisine bir muhatap bulmasıdır. Böyle olunca gökyüzü işaretlerinin sandığımızdan daha büyük, derin ve ruha şifa sunan bir nimet olduğunu da kabul edebiliriz. Yorgun bir kalbe, sıkılan bir ruha, yürüyen bir bedene şu gökyüzü işaretlerinin söyleyeceği şeyler var.