Fotoğraflara bakıyorum zaman zaman. Geçip giden vakitleri kendinde tutan resimlere... Kiminde görünen bir ağaç yokluğa gömülmüş, kiminde ise geçip gitmesi bana pek de mümkün gelmeyen o mekânlar silik bir hatıra elbisesine bürünmüş. Her fotoğraf yaşamı silik bir hâle getirmiş. Yok olup giden şeylerin bir zamanlar var olduğunu söyleyen cılız sesler gibi.
Bu yüzden diyorum ki, bir fotoğrafta bakışlarım sabit kalınca hayatın geçip gitmekte olan bir nehir olduğunu duyarım. Sabit olan bir şeyler vardır fakat o asla fotoğraftaki görüntü değildir. Bir fotoğrafa bakınca ebedî olan şey içimdeki yaşamak ve var olmak hissidir. Bu yüzden her görüntü bana binlerce yıl uzaktan gülürüyormuş gibi meçhul gelir. Yaşandığını sadece o fotoğrafa bakınca duyabildiğim sayısız his, böylece içimde bir hatırlamak şeklinde belirmeye başlar. Fotoğraf içimde bir yerlere dokunmuş ve sanki kabuk bağlayan bir yarayı sızlatmış gibidir. Zaten geçip giden ve unutuş dediğimiz bir âlemde sonsuz kere yitip giden binlerce duygu ve düşünce bir anlığına o fotoğrafın üzerinde görünür ve kaybolur.
Aslolan geçip gitmekse bu hayattan, bunu bir fotoğraf dahi engelleyememiş. Bunu düşünürüm. O resim bize geçmişi değil fakat geçmişten bize kalan hisleri fısıldamış ve böylece görevini yerine getirmiştir. Bir de hayatın kıyıcı bir biçimde değiştiğini anlatmıştır. Gör ve geç der gibi varlığın o mutlak hâlini sessiz ve sözsüz ifade etmiştir. Sonuçta her fotoğraf, yokluğuna alışamadığımız hayatın ve gelip geçici şeylerin içimizdeki varlığını sakin kılmak ve idrakimizi sarmalayan yok oluş ve ölüm fikrini biraz olsun dinginleştirebilmek için vardır. Aksi hâlde niçin her gün bir insan onlarca görüntü alır ve bunları birileriyle paylaşma ihtiyacı duyar? Çünkü her gün yok oluyoruz. Her an yokluğa dönüşüyoruz. Kabul etmek gerekir ki, bunu birden kabul etmek ve anlamak zihnimizi ve kalbimizi perişan etmeye yeter mevzulardan.
Öyleyse fotoğraf çekerken veya fotoğrafa bakarken bir de onu yorumlayan ve fotoğrafsız olamayan var olma arzumuzu şöyle bir izlesek ve anlamaya çalışsak diyorum. Acaba biz ne yapıyoruz? Fotoğrafa böylesine tutkun olmanın özünde ne vardır?