Dün Dörtdivan'ın Yaslıçalı Yaylası'na gitmek üzere yola çıktık. Esat ve Fahri Abiler de vardı. Cemaller'de birkaç görüşme yaptık. Fakat bize bu konuda yardımcı olabilecek birini bir türlü bulamadık. Cemaller köprüsünün başında beklerken Abdurrahman Sis abi geldi. Mevlüt Çimen abiyi tavsiye etti bize. Zaten o da Ortaköy'ün Yaylası Kirazlı'daymış. Biz de kalktık, Kirazlı Yayla'ya gittik. Mevlüt Çimen Hocamızın misafiri olduk, çayını içtik.
Mevlüt hocam Gerede Nüfus Müdürü olarak otuz yıldan fazla hizmet vermiş. Kirazlı Yayla'da demini almış çaylar eşliğinde kısa fakat koyu bir muhabbet faslımız oldu. Sonra hep birlikte ve Mevlüt hocamın aracıyla Eklice Yaylası'na doğru yola çıktık. Biraz sonra anladık ki, bizim bu yaylaları kendı başımıza bulmamızın imkânı yok. Önce Eklice'ye biraz bozuk ve zorlu bir yoldan devam ettik. Yol üzerinde birkaç yerde durduk. Önce Tepegölcük'ü uzaktan seyrettik. Yine karşıda ormanlar içerisinde Sakarca denen bir açıklık vardı. Durduğumuz yerden Dörtdivan ovası da gözüküyordu. Hava çok güzeldi. Birkaç fotoğraf aldık ve sonra yola devam ettik.
Eklice Yaylası'nın alt tarafına kadar geldik. Yukarıya arabayla çıkılmıyordu. Aracı yaylanın hemen alt yanına bıraktık ve böylece Eklice'ye doğru kısa bir yürüyüş de başlamış oldu bizim için.
Yağmur sularının perişan ettiği yollardan dik bir yamacı yürüdükten sonra Eklice Yaylası göründü. Etraf ormanlıktı ve her yer köknar ağaçlarıyla doluydu. Yaylanın çimeni sonbahar rengi olan sarıya bürünmüştü.
Yayla bir açıklık olarak duruyordu öylece. Hiç ev kalmamıştı. Ev temelleri vardı. Burası Ortaköy'ün tabir yerindeyse Yaslıçalı'ya giderken yayladığı ve bir hafta kadar kaldığı güzergah üzerindeki bir yayla durumundaydı. Artık pek kimselerin uğramadığı anlaşılıyordu. Bu yayla Dörtdivan'ı ve Gerede'yi görüyordu.
Mevlüt müdürüm bize buradaki hatıralarından bahsetti biraz. Buraya önceden taze otları yemek üzere gelen öküzleri ve onların başında duran genç ve yaşlı insanlardan söz etti. Yaylanın hemen başında kalan bir göknarın altında oturduklarından, yaylada ateş yaktıklarından ve ateşin başında sabaha kadar süren sohbetlerden bahsetti. Tabii yaşanmış gün. İnsan böylesi bir yerde hemen hatıralarla doluyor.
Burada bir müddet kaldıktan Ortaköy'ün diğer yaylası Yaslıçalı'ya doğru yola çıktık. Yol üzerinde kırtıl denen otların çok olduğu çayırlık bir alanda ve yol üzerinde ormancılar kesimle meşgul oluyordu. Yol kısmen kapalıydı. Sağolsunlar biraz da bizim yardımımızla açtılar. Biz de Yaslıçalı'ya varabildik. Gün akşama kavuşmak üzereydi. Esat abi ile hemen bazı fotoğraflar aldık.
Yaslıçalı Yaylası Dörtdivan'da gördüğüm en güzel yaylalardan biriydi. Yedi sekiz yıl öncesine kadar burada göç varmış. Şimdi yok. Evler yıkılmaya yüz tutmuş. Her taraf yaylaya adını veren yaslı ardıçlarla doluydu. Burada çok eski zamanlarda da bir yaşamın olduğu anlaşılıyordu.
Yaylanın bir çeşmesi var. Mevlüt müdürüm ve diğer köylüler buraya güzel şeyler yapmak istemişler. Fakat yaylanın uzak oluşu burayı zaman zaman uğranan bir yayla durumuna getirmiş. Yayla oldukça güzel bir yaylaydı. Karşıda Kekecin Kayası denen ve sesin çok iyi yankılandığı kayalıklar vardı.
Burada karanlıkta yanımızdaki termostan birkaç bardak çay içtikten sonra Kirazlı Yayla'ya doğru yola çıktık. Hava kararmıştı. Ay gökte parlıyordu. Biraz sohbet ederek biraz da ormanın sessizliğini dinleyerek Kirazlı'ya vardık. Orada Mevlüt müdürümle ısmarlaştık. Sonra Dörtdivan'a geldik. Çok güzel ve verimli bir gün olmuştu. Ortaköy'ün üç yaylasında; Kirazlı'da, Eklice'de ve Yassıçalı'da bir gün geçirmiştik. Dörtdivan Yaylaları kitabımız bu verimli günle birlikte artık sona doğru yaklaşıyordu.