Her şeyi konuşarak anlatabileceğimizi zannederiz. Halbuki konuşmak bazen derdi çoğaltmaktır.
Bir dert, konuşa konuşa çoğu zaman büyür. Nitekim toplumda dertli olanın derdini söylemek ve onu yaymak eğilimi her zaman vardır. Böyle bir ruh hâlinde olan kimselere derdinizi anlatmanız onu çoğaltmanız anlamına gelir.
Her insan kocaman ve meçhul bir âlemdir. Söylediğinizin onda ve o boşluk içinde neye dönüştüğünü hemen bilemezsiniz. İnsanın iç dünyasını niyeti belirler. Kişinin niyetinin ne olduğunu da bilemezsiniz. Çünkü çoğu zaman insanın kendisi de nasıl bir niyette olduğunu bilemez.
İnsanların büyük kısmı dertleri çoğaltmakta birer görevli gibi davranıyorlar. Birisinden duyduğu olumsuzluğu âleme anons eder gibi her yerde söyleyen “dedikoducu” insan tipi özellikle toplumumuzun bir baş belasıdır. Bunlar her yerde olmakla aslında toplum hastalıklı bir yapı arz eder.
Böyle bir durumda derdi olanın derdini gizlemesi de elzem olur. Eğer birisiyle yapacağınız bir görüşme veya konuşmadan derde derman sadedinde bir sonuç çıkıyorsa dertleşmek iyidir. Fakat genelde böyle bir imkândan çoğu kişi mahrumdur. Dahası gözlerde yer edinen o anlamsızlık ve boşluk hâli bir bakıma sizin dertli olmanızdan hoşnut olan insan tipinin genel özelliğidir.
Derdiniz âleme ifşa olmuşsa yapacağınız pek bir şey yoktur. Bundan sonra zaten insanlar içinde daha seçici davranmaya başlarsınız. Konuşmalarınız azalır, yalnızlığınız artar. Belki başta tercih edilen o dertleşme yüzünden dert çoğalmış ve kendinizi bir şey yapamaz hâlde bulmuşsunuzdur.
Yapacağınız bir şey var aslında! Bundan sonra daha az konuşmak ve mümkünse kimseyle dertleşmemektir. Derdinizi kendinize muhatap bilip onunla yüzleşin. Belki söylemek istediği bir şeyler vardır da o dert sizi münzevi olmaya bunun için mecbur etmiştir.