Dert üzerine biraz düşününce aslında onun mahiyetini pek de değiştirmediğini görürüz. Şekli ne kadar değişse de dertlerin anlatmak istediği şeyler genelde ortaktır. Ben, derdin insana onu özüne çağırmak için geldiğini düşünürüm. Bu anlamda bir insan “Bunun bana söylemek istediği şey ne?” diye kendine sorduğunda derdin ona daima bir şeyler söylemek istediğini anlar.
Eskiler “Dert, dünya sevgisidir.” demişler. Gönül dünyaya kolay bağlanırsa da ondan çeşitli sebeplerle çok hızlı kopar. En nihayetinde her şeyi bırakıp bu dünyadan gidiyoruz. Böyle bir düşüncedeyken derdin dünya sevgisi olduğu daha net anlaşılır.
Dertler, sonuna kadar sürmez. Onlar değişir, dönüşür. Bizi de değiştirip dönüştürürler. Bizleri bir yere çekmek ister dertler. Bazen gözümüzde o kadar büyüttüğümüz sıkıntıların pek önemsiz şeyler olduğunu insan yaşayarak anlar.
Bu hayatta asıl dert varoluş meselesidir, bu dünyaya niçin geldiğimizi anlamaya çalışmaktır, hayatı dolu yaşamak ve yaşamın içini aşkla ve muhabbetle doldurabilmektir. Bunlar zordur fakat hayatı dolu ve güzel yaşamak için başka bir yol bilmiyorum.
Bağlandığımız her şeyle beraber derdimizi de çoğaltıyoruz. Dünya ve insan artık çok hızlı değişiyor. Böyle bir mecrada bir şeye tutunmak hayli zor olduğu gibi bir yerde, bir duyguda, bir düşüncede sabit kalabilmek de zor.
Bence insan sevdiklerini sakınmalı, özüne yani kendisine dönmeli, hayata anlam katan meşguliyetlerle ömrünü geçirmeli, sevmeli ve sevilmeli… Hayat böyle güzel. Dertler o zaman hafif gelir insana. Dert arayanlara bu dünyada dert eksik olmaz. Sevmeyi istiyorsanız sevgi de eksik olmaz. Öyleyse insan her fırsatta sevgiye yönelmeli. Dertler içimizde o zamanlar hafifler.