Yürüyüşü yazmak, onu bir kavram olarak yüceltmek veya erişilmez bir mevkiye koymak demek değildir. Onun yürüyenin gönül âleminde hangi açılımları meydana getirdiğini kelimelerle tespit etmek demektir.
Günümüzde sık yapılan kavramsal yüceltme ve anlatılan şeye erişilemeyeceği hususunda alttan altta verilen mesaj sözüm ona modern edebî ve akademik metinlerin içine düştüğü bir handikaptır. Biz burada böyle bir hâle düşmemek üzere yürüyüşün insan ruhu üzerinde meydana getirilebileceği ve getirdiği müşterek hislere temas etmeye çalışacağız. Bunu yaparken insan arayışının müştereklerini anlamak üzere bir yandan da yürüyüşün kültürel kodlarımızda nasıl kabul gördüğünü irdelemek istiyoruz.
Yürüyüş en temelde oldukça basit, sade, insanî eylemlerin başında gelir. İnsanlık tarihi boyunca yeryüzüne gelmiş insanların en öne çıkan ortak yanlarından birisi yürümektir. O sebepten yürümek deyince insanlığın dünyada var oluşundan bu yana biriken tecrübelerinden söz ediyoruz demektir. Dünyaya ilk gelen, ilk yaratılan insan aynı zamanda arayan ve yürüyen ilk insan demektir. Yürürken arayışımızın derinleşmesinde sanırım bu hâlin kadim ve silinmez izleri belirir.
Yürüyüşü anlamlı ve içsel kılan şey, onun dıştan bakıldığında "görünen" amaçsızlığında ve mahiyet farkındadır. İşine aceleyle giden bir kişi, okulunda dersine yetişmeye çalışan bir öğrenci, içi içine sığmayan ve sokaklarda aylak aylak gezinen âşık ve nihayet yürüyüşü iç âleminde hep süregelen sonsuz bir yolculuğun bir kesiti olarak gören filozof veya şâir yürümektedir fakat mutlak anlamda yürüyüşün anlam evrenine açılan bu sonunculardır.
Yürüyüşün en önemli yanı, onun herhangi bir dış motivasyondan tamamen uzak oluşudur. Kendine ulaşmak isteyen birinin dışarıda varacağı bir yer yoktur. Onun yürüyüşünün herhangi bir görünen amacı da yoktur. Yürüyüşün mutlak anlamda bir iç yolculuğu olabilmesi için günümüz insanının anladığı mânâda herhangi bir amacının olmaması gerekir. Bir amaç uğruna yapılan yürüyüş, o amacın kontrolündedir ve bu durumda insanın yürümekten yana hikmet dolu bir nasibe erişebilmesi oldukça güçtür. Ulaşılmak istenen bir maksat vardır ortada ve aslında yürüyüşün kendisi o amaçla beraber yoktur. Spor yapmak, kilo vermek, bir yere yetişmek üzere yapılan yürüyüşlerin yazılacak bir yanının olmaması bundandır. Yürüyüşün yazılması demek aslında içinde mertebeler kat eden insanın kendi özünde yeni tanıştığı hislerini yazıyla daha belirgin hâle getirmesi demektir.
Öyleyse yürümek şahsi, onu yazmak daha şahsi bir meseledir. Dolayısıyla her yürüyüş tutkunu, kavramsal olarak onu yeniden inşa eder, hatta yaratır. Yürürken oluşturduğu kendi benliği yürümeyi de "nevi şahsına münhasır" bir tecrübe yumağı hâline getirir. Öyleyse gerçek anlamda yürüyen, yürümeyi seven insanlar kadar bu âlemde yürüyüş çeşidi vardır ve bu hep böyle devam edecektir.