Olan ve olmayan şeyler, kendi seyri içinde her şeyin şu dünya hayatından akıp gittiğini söyler bize. Bazen bize haksızlık, adaletsizlik, zulüm gibi gelen şeylerin ardında gizlenen derin ibretler, hikmetler derin bir tefekkürle çözülebilir. Bunlar isyan, itiraz, şikâyet ve sürekli konuşmakla anlaşılmıyor. Hayatın sıcağını soğuğunu biraz görmek, tecrübe etmek ve derin bir tefekkür istiyor. O sebepten olayların ve durumların nedenleri üzerinde yoğunlaşmak çoğu vakit bu hayatı bir ibret penceresinden seyretmeyi mümkün kılıyor.
İtiraz ve şikâyet etmenin acıyı çoğaltmaktan başka bir şeye yaramadığı bir proje alanıdır burası. Yaşadığımız hayat, inandığımız yalanın kendisidir bir bakıma. Gerçeği arayıp bulmak, yaşamak için dünyanın bir yalandan ibaret olduğunu daima ve derinden derine söyleyenler hiç eksik olmamıştır.
Birisi, başını şu boşluktan ansızın uzatıp da bu hayatın bir projeden, bir kurgudan ibaret olduğunu yüzümüze haykırmayacak. Bunu tefekkürle biz çözeceğiz. Elbette bu da dünyanın, içimizde yıkımı demektir. Tutunduğumuz şeyleri bir bir atmak demektir. Bunun söylendiği gibi kolay bir şey olmadığının farkındayım.
O vakit her bir yalanın yerine onun gerçeğini, en azından bizi hakikate sevk eden bir şeyleri koymamız gerekir. Dışarıda duyduklarımız ne kadar yalan ve değişkense içimizde duyduklarımız, idrakimiz ve anlamamız da o kadar gerçektir.
Yalan dışarıya dönük, hakikat ise içeriye dönük yaşanır. Riyâkârın, gösteriş meraklısının, yalancıın hemen daima dışa dönük olması ve daima bir şeyler ispat etmek istemesi bundandır. Gerçek güç, kuvvet sahipleri, gerçeği biraz olsun anlayanlar ise bu yüzden sessiz ve sakin kalırlar. Hakikatin reklama ihtiyacı yoktur.
Dünya bir proje alanıysa burası aynı zamanda manevi birikim yapacağımız, bir şeyleri deneyeceğimiz, bizim de imtihan edileceğimiz bir yer olmaktadır. Öyleyse en güzelinden, en iyisinden hayatımızı yaşayıp bu zindandan, bu imtihan yerinden kurtulmak gerek.