Yürümek sakinlik ve dinginlik ister. Çünkü yürüyüş boyunca olabildiğince gönlümüze dolan o derin mânânın bizden talep ettiği şeydir bu. Yürürken gönlümüz söyler, biz dinleriz. Öyleyse dışarıdaki sükûnet içimizin bize bir şeyler söyleyebilmesi içindir.
İnsan yürüdüğü vakit zihni ve kalbi susmaz. Bunlar durmaksızın söyler ve konuşur. Aslında olup duran şey iç âlemimizin daha görünür olmaya başlaması ve kendimizi okumamızdır. Sükût edince zihnimiz ve gönlümüz kendinden kendine söyleyen bir mütecessisin tam yanına gelip yerleşir artık. Yürürken susan sadece dudaklardır o sebepten.
Etrafında olup biteni sükûnet ıçerisinde bir deniz gibi kucaklayan insan yürüyüş deminde göğün ve yeryüzünün kendine doğru aktığı bir ummandır artık. O her şeyin kendi iç âleminde biriktiğini müşahede ederken bunu ona duyuran dinginliğidir.
İnsan bir şeyi sakince dinlemeyegörsün, her şey ona içindeki sırrı sunmak için emsalsiz bir acelecilik sergiler. Tabiat da böyledir. Bunu sağlayan da hareket hâlindeki sükûnettir. Sakinligin bizi çepeçevre kuşatabilmesi için yürüyüşün yalnız icra edilmesi gerekir. Bunu bir başka yazıda ele aldığımız için üzerinde uzun uzadıya durmuyoruz fakat şunu söylemek gerekir ki, insanı yürüyüşün cennetinden alıkoyan şeylerin başında birilerine bir şeyler anlatma zarureti gelir.
Susmak, sükût etmek yürüyüşün en temel şartlarından biri kabul edilmelidir kanaatimce. Çünkü bu kendinden kendine devam eden seyrin maksadına ulaşabilmesi sakinlik isteyen bir husustur. Yürümek, o sebepten sakinliği gerektirir.