Yürüyüş mânevî bir sofradır. İnsan yürürken doyar. Ama önce acıktığını hissetmesi lazım... Yani iç âleminde fırtınalara göğüs germesi, pişmanlıklar, hüzünler, kederler yaşaması gerekir insanın...
İnsan bir denge âlemidir ve bunun kıymetini en çok mânevi dengesini kaybedenler bilir. Gönlü çeşitli vesilelerle çalkalanan bir kişi yürüdükçe bir sükunete ermeye başlar. Neden böyle peki? Çünkü hayatın normal seyrinde akarsular gibi çağlayan insan bundan sonra artık engin bir deniz gibi sâkin ve derindir. Etrafında gördüğü ve duyduğu şeyler sakin bir ırmak gibi ona doğru akarken bu sefer varlığın kalbine akan bir mânâya dönüştüğünü kendinde duymaya başlar bu insan. Bu sebepten yürümek hayatın iç seyrini anlamak isteyen bir insana evreni yorumlamak gibi bir imkân sunar. Yürüyüş, insanın mânâya yöneldiği evrensel bir hamledir artık. Yürüdükçe tefekkür hâline geçen insan adeta kâinatın tam merkezine yerleşir. Bu kadar ses, bunca görüntü sanki bunun için yaratılmışlar gibi etrafını duygularıyla algılayan insanın hislerine dönüşürler. Bu eşyanın ve insanın, evrensel konumları itibariyle kendini bulabildiği nâdir anlardan birisidir. İnsan ve evren arasında kurulan bu denge sayesinde o tefekkür hâli doyasıya yaşanır. Lezzeti muhayyileyi çıldırtacak denli derin ve zevkli olan bu hâli peygamberlerin, filozofların ve seyyahların neden bu kadar çok tercih ettiğini anlamak artık zor değildir. Bu zevkten ruh alabildiğine nasiplenirken gönlümüz güzellik hisseyle, zihnimiz de ilhamı gür fikirlerle dolup taşmaya başlar.
Bu yüzden yürüyüş, insanın mânevî bir varlık olduğunu hatırlatan çok az eylemden birisidir. Ne de olsa kazanma hırsı, rakibi geçme arzusu, adrenalin tutkusu yoktur yürüyüşte. Onda sadece tefekkür, içte ve dışta kendimizi seyretme, varoluşun derin ufuklarını anlama niyeti vardır.
Bedenimizin, ruhumuzun ve kalbimizin birbiriyle bir uyum hâlinde olduğu böylesine müstesna bir zaman çok nâdir bulunur. Bu sebepten arayan, sorgulayan bir insanın ruhu bir şey talep ettiğine göre yürüyüş bize bunu sunmakta ve kalbimizi alabildiğine beslemektedir. Bu sebepten yazımın sonunda yürümenin mânevî bir sofra olduğunu yeniden söylemek isterim.
Dr. Yasin ŞEN