YÜRÜMEK KENDİNİ OKUMAKTADIR
Telaşlıyım lâkin bu telâşımdan pek haz almıyorum. Haraket hâlinde sakinleşmek çok hoşuma gidiyor. Yürümek, çalışmak ve seyahat etmekten bu yüzden büyük keyif alıyorum. Böyle bakınca meseleye, yürümenin başlı başına bir mektep olduğunu söylemek herhalde mübalağa olmaz. O, hareket hâlinde bir okuma ve öğrenme faaliyetidir. Yürüyen kişi daimî bir öğrenme hâlindedir. Ayrıca insan kendini okumaktadır yürürken. Sayfaları hiç tükenmeyen kendi kitabını okuyan insan kendinden kendine öğrenmenin derin huzuru ve hazzı içerisindedir.
Yürüyen bir insan kendi kendini tetkik eder. Bir insanı kendinden başka anlayabilecek ve anlatabilecek yoktur. Yürümek bence bizim evrenle olan ontolojik bağlarımızı çözümlemeye yarayan evrensel bir hamledir.
İnsanın içerisi ve dışarısı bir almak ve vermek âlemidir. Fakat dışımızda sahip olduğumuz şeyler hakikatte bizim değilken içimizde sahip olmadığımızı zannettiğimiz şeyler bizimdir. Dünyayı bize verseler onun bir gün elimizden çıkıp gideceğini en azından kabul ederiz. Fakat içeride gönlümüzle bütün bir evreni ihata edebildiğimizi duymaya başlarız çeşitli vesilelerle.
İnsan madden sahip olduğu her şeyi bir gün geri verir... Fakat içeride sahip olduklarımız ise bizimdir. Meselâ sevgimiz bizimdir. Yardımseverliğimiz, feragat ettiğimiz şeylerden elde ettiğimiz duygular, düşünceler... O sebepten "Sen düşünceden ibaretsin... Geriye kalan et ve kemik..." diyen Hz. Mevlânâ ne doğru söylemiş!
Varlığımızın bir düşünce demek olduğunu en çok yürürken ve tefekkür hâlinde duyarız. Dışarıda yok olanlar ve değişenler içimizde yani düşüncelerimizde var olur. Öyleyse bir bakıma yürürken düşünce âlemimizde de yürür, yani kendimizi anlamaya başlarız. Bu açıdan yürüyüşün kendimizi okumak demek olduğunu tekrar ifade etmek isterim.