Bugün (23 Ocak 2023) Gerede'den yola çıktım. Ankara üzerinden Afyon'a gitmekti niyetim. Ormanları daha rahat seyretmek, yol üzerindeki yaylaları izlemek için bu sefer de yine eski Ankara yolunu tercih ettim. Kışa rağmen güneş masmavi gökyüzünü âdeta dolduruyordu. Termostan bardağa doldurduğum çayın eşliğinde yolları geçiyor bir yandan da nefis manzaraları âdeta içiyordum.
Bolu'nun muhteşem doğası Kızılcahamam'a kadar devam etti. Kızılcahamam'ın girişinde Şeyh Yunus bin Ahmed Kuzvirânî'ye ait olan türbeyi bir müddettir ziyaret etmek istediğim hâlde bir türlü bunu gerçekleştirememiştim. Yolun hemen kıyısında ve Kızılcaören mahallesinde bulunan bu türbeyi bu sefer ziyaret edebildim.
Çok iyi düzenlenmiş ve bakımlı bir yerdi burası. Küçük bir mescid de bulunuyordu. Türbenin yakınında bulunan mezarlar ise çok dikkatimi çekti. Bunların çoğunun kime ait olduğu belli değildi. Fakat mezarların öyle çok da eski zamanlara ait olmadığını sanıyorum.
Kuzviranî hazretleri Şeyh Ali Semerkandî'nin en sevdiği müritlerinden imiş. Onu buraya göndermiş. Bu arada Şeyh Yunus bin Ahmed'in Kuzvirânî diye anılması aklıma Bolu'nun Kuzören köylerini getirdi. Arada kesin bir bağ var mı, bilemiyorum. Bununla beraber bu adla başka illere ait köyler de var.
Bu türbe ziyareti dolayısıyla hatırıma hemen bizim Yûnus geldi. Onun mübarek türbesinin yakınlarından geçecektim bu yolculukta. Eylül 2017 yılında ziyaret ettiğim türbesini acaba bu sefer de ziyaret edebilecek miydim?
İçimden niyetlendim ve yola koyuldum. Bir Yunus'tan bir Yûnus'a diye düşünüyordum. Ankara çevreyolundan Eskişehir yoluna girdim. Kış güneşi arabanın içine doluyordu âdeta. Biraz sıcaktı. Memleket kara ve yağmura hasret kalmıştı. Neticede Mihalıççık'a gelince niyetimi gerçekleştirmek üzere hazretin türbesinin yoluna girdim. Yûnus'un yürüdüğü yollardan Sarıköy'e, şimdiki Yunus Emre Mahallesine doğru gidiyordum. Dalgalı yollarda yine dağları, tepeleri seyrede seyrede giderken birden o muazzam manzara eşliğinde Yûnus'un diyârı gözüktü. İki yerde bu eşsiz güzelliği seyre durdum. Bir yandan gönlüme dolan mısraları kaydetmekten kendimi alamıyordum.
Nihayet Yûnus Emre türbesine varmak kısmet oldu. Gönlümü şükür hissiyle doldurup Yûnus'un mezarını ve makamlarını ziyaret ettim. Buraya daha önce ailecek de gelmiştik. Demiryolunun hemen yanındaki Yûnus makamını da ziyaret ettim. Buradaki kitabede hazretin, kabir nakli yapıldığı sırada bedeninin çürümediği üzerinde duruluyordu. Mübarek Yûnus ne diyordu:
Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez
İşte ölmediğini, hâlâ dipdiri olduğunu söyleyen bir Yûnus. Yer gök onun manasıyla dolu. Kendimizi kendimizde ararken lutf-ı İlâhî, erenler himmet edip bir model olarak onu yanık yüreklere bir derman gibi sunuvermişler. Yüzyıllardan beri Yûnus, âşıkların onun izine basarak yürüdüğü bir mübarek gönül olmuş. Yeri göğü onunla doldurmuş erenler. Onun hikâyesi buğdaydan nefese yolculuk... Aslında bu hepimizin hikâyesi. Buğdayla nefes arasında gidip gelen bizlerin öyküsü hayat. Yûnus, bizi nefese davet eden yüce bir gönül.
Bunları düşünürken ikindi ezanı okunuyordu camide. Camiye yönelip namazı eda ettim. Sonra hazretin anıt mezarına bir daha yöneldim. Bir kere daha niyaza durup yola koyulayım diyordum. O sıra sahibinin Zeytin dediği bir köpek göründü uzaktan. Çağırdım ve geldi. Biraz Zeytin'i sevdim. Geçenlerde Mustafa Tatcı hocam da Zeytin'in de bulunduğu fotoğraflar koymuştu sosyal medyaya. Onu hatırladım. Zeytin'e birkaç şey verdikten sonra ondan da müsaade isteyip yola koyuldum.
Şu ziyareti bana yeniden nasip kıldığı için Yaradan'a hamd duygularıyla doluydum. Bir dahakine buraya çocuklarımla beraber gelmeyi istedim O'ndan. Şimdi Sivrihisar'a yönelip oradan Afyon'a geçmem gerekiyordu. Yol boyunca güneş bana eşlik etti. Nurdan bir halatla güneşe bağlanmış gibiydim. Bir göz yanılsaması mıydı bu yoksa? Bilemedim. Nedense bugün güneşle aramda sımsıcak bir bağ vardı.