Yürürken doğadan neden bu kadar haz alıyorum diye soruyorum kendime bazen. Çünkü etrafımda gördüğüm her şey var olmanın derin bir hazzı içinde. Varlık için "olmak" dediğimiz hâl hikmetin ve sevginin de kendisiymiş. Yürürken gördüğüm şeylerde bunu duyuyorum. Böylece bu sevince ve beraberliğe ben de dâhil oluyorum.
Mevsimin kış olmasından şikayet eden bir tabiat köşesi görmedim. Toprağın göğe itiraz ettiğini, çiçeklerin bulutları istemediğini, kuşların birbirine kötü şeyler söylediğini işitmedim. Hepsi de var olmanın derin hazzını yaşıyorlar. Göğün kendine verdiğini kabul eden yer bize de derin bir huzuru duyuruyor. Neden? Anda ne mevcutsa onu yaşıyor da ondan. Vaad edilmiş şeyleri değil yaşamın kendisine sunduklarını kabul ediyor. Hayatından oldukça memnun bir bilge gibi kalbimize hikmetleri de böyle ilham ediyor tabiat. Var olmanın hazzı onlarda derinden gelen bir kabulü gösterirken hâlleri görevlerini en güzel şekilde yerine getiren bir üstadı da haber veriyor bize.
İnsanın tabiata yöneldikçe huzur bulması bence bundan. Toprağın üzerinde yürüyen, konuşan, tartışan, dövüşen, savaşan sayıya hesaba gelmez kimseleri gören yer ve gök bizi gördüğünde acaba neler düşünüyor? Bizdeki hâller onda acaba hangi duyguya tekabül ediyor? Fakat bunları düşünenden çok varlığın tadını çıkaran bir bilge olduğunu farz edelim tabiatın yine. Çünkü toprak ve gök böyle yaşıyor hayatı hesapsız zamanlardan beri. Öyleyse bu mutluluğu insana dâir tedirginliklerle bulandırmayalım.
Yürüyelim, güneşi tenimizde duyalım, çiçekleri koklayıp her türden canlının var olma sevincini izleyelim beraber. O tarla kuşunun mutluluk veren şarkılarını dinleyelim. Arıların kanatlarındaki polenleri görüp bir sonraki bahara erişmek üzere havada süzülen karahindibayı seyredelim. Baharda yeniden canlanan dalları, ağaçları, ormanları izleyelim masmavi göğün altında. Şu akarsuyun söyledikleri ne mânâya geliyor, dinleyelim. Kısaca birlikte var olalım, beraber sevelim ve sevinelim. Var olmak yaşamak demek, yaşamak var olmak...