Eğitim insanî erdemleri yüceltmeyi kendisine hedef edinen beşerî faaliyetler manzumesidir. Maksat insanı yüceltmek olduğuna göre onu güzelleştiren ve mânen besleyen her türlü kavram bu sahanın içine dâhil olur. Eğitim insanı hayata hazırlar. Kabiliyetlerini alabildiğine açar, geliştirir ve bunları yine insanlığın hizmetine sunar. Tabii bunun için insanın inkişafına müsait bir ortamın olması beklenir. Tarihte ortaya konan eğitim sistemleri kesin olarak başarıyı mükafaatlandırmış, aksi bir durumda ise ceza ile mukabelede bulunmuştur. Yani ödül ve ceza, eğitimin ayrılmaz bir parçası olarak kabul görmüştür. Türkiye'de bugün mevcut ortamda aksi bir uygulamanın olduğu derhal dikkat çeker. Sınıfta kalmanın kaldırıldığı, öğrencilerin her hâlde sınıf geçtiği, öğretmenlerin öğrencilere zorunlu hâllerde bile neredeyse hiçbir yaptırımda bulunamadığı, aksine öğrencinin, başarısız olsa bile öğretmenin ve eğitimin önünde sivrildiği, başarılı öğrencinin başarısız olanlardan ayırt edilemediği garabet ve yanlışlarla dolu bir sistemin tam ortasındayız. Alınan kararlar, MEB'in karar alıcılarının Türk eğitimini tanımadıkları ve ülke gerçeklerini bilmediklerini tam olarak göstermektedir. Bu da bize ülkemizin çeşitli yerlerinde öğretmen ve idareci sıfatıyla bulunmayan hiçbir şahsın MEB merkez teşkilatında görev almaması gerektiği gerçeğini haykırmaktadır. Bununla beraber MEB yöneticileri titizlikle seçilmelidir.
Ülkenin eğitimde düştüğü çukur ve çıkmaz, makamlarında oturan MEB bürokratlarının eğitim uygulamaları nâmına hayâli ihracatla meşgul olduklarını bir resim gibi ortaya koyuyor. Burada bir öğretmen olarak uzun uzadıya eleştirilerimi sıralamak yerine ne yapılması ve ne yapılmaması gerektiğini maddeler hâlinde ortaya koymak istiyorum. Bunların en azından şimdilik ciddiye alınmayacağını biliyorum. Fakat söyleyeceklerimizin elbette ciddiye alınacağı zaman da gelecektir.
1) Eğitimin, siyasi bir mecra değil, ülkenin geleceğinin inşa edildiği bir süreç olduğu kabul edilmelidir. Eğitim baştan sona bilimsel bir anlayışıyla ve zamanın ve ülkenin ihtiyaçlarına göre yeniden ele alınmalıdır.
Bu sebepten siyasî ve ideolojik her türden görüş eğitimden elini eteğini geri çekmelidir. Tabii eğitimin temel meselesinin Türkiye'yi her yerde ve her şekilde yükseltmenin bir amaç olduğu göz önünde bulundurularak...
2. Kararlar en azından bir müddet "bilim kurulu" gibi alanında rüştünü ispat eden bilim adamları tarafından oluşturulan mercilerce titizlikle ve istişareler sonucunda alınmalı ve uygulanmalıdır. MEB bakanı bu kararları uygulayıcı olmalıdır.
3. Millî ve mânevi değerlerin ehil insanlar tarafından öğrencilere takdimine önem verilmeli. Türkiye'nin düşünen beyinleri, bu ülkenin istikbalini kendine dert edinen fertlerin seminerleri ile bu husus desteklenmelidir.
4. Eğitimde ceza ve ödül adil bir biçimde uygulanmalıdır. MEB'in en temel problemlerinden birisi olan bu durum eğitimi giderek bir bataklığa sürüklemiş ve eğitim kurumlarını âdeta tıkamıştır.
5. On iki yıllık zorunlu eğitim her alanda kalifiye eleman ihtiyacını karşılamayı amaç edinerek yeniden ele alınmalıdır. Gerekirse on iki yıllık zorunlu eğitimden vaz geçilmelidir.
6. Liyakat meselesi çözümlenmelidir. Öğretmen, idareci ve öğrencilerin başarı duygusunu zedeleyen, onları ümitsizliğe sevk eden, tembelliği ve çalışmamayı yücelten bütün şahıs, cemaat ve grup zihniyeti MEB'den temizlenmelidir. Başarılı MEB idarecileri ve öğretmenler merkez teşkilatında uygun pozisyonda değerlendirilmeli ve görevlendirilmelidir. Bunun için bazı ölçütler belirlenmelidir.
7. MEB'de ve üniversitelerde adaletsiz biçimde ve ülkenin istikbâliyle oynayarak kadrolaşmaya giden bütün oluşumlar engellenmelidir. Bunlara izin verildikçe hiçbir eğitim hamlesinin başarıya ulaşamayacağı peşinen kabul edilmelidir.
8. Eğitimde Türklüğün ve Türk olmanın şeref ve haysiyetine leke süren her tür fiili ve sözlü hamlenin önü kesilmelidir.
9. Kitaba ve okumaya hiçbir değer vermeyen öğretmen, idareci ve öğrenciler eğitimdeki tıkanmanın ve bu büyük bozgunun temel sebebi ve sonucudur. Düşünen, okuyan ve anlamaya çalışan insanı yetiştirmek temel hedef olmalıdır. MEB'in uygulamada böyle bir hedefi yoktur. Aksine uygulamalar ve hata kabul edilebilecek tercihlerle düşünen insan ötekileştirilmiştir.
10. Milli Eğitim, hiçbir grubun tekeline verilemeyeceği gibi şu an eğitim uygulamalarında istediği gibi at koşturan malum sendikaya da verilemez. Bu sendikanın tercihleri ve uygulamaları eğitim sistemini adeta çökertmiştir. Artık bu hatadan geri dönülmelidir.
Sonuç olarak bu maddeleri çoğaltmak mümkün. Fakat ilk elde yapılması gereken şeyler vardır. Bununla beraber eğitim sisteminin hiçbir gelecek vaad etmediği, çocuklarımızın ve gençlerimizin bu eğitim anlayışıyla heder edildiği ortada. İşin en tehlikeli tarafı ise MEB yöneticilerinin bu sistemin ve anlayışın hiçbir başarı getirmediğini, Türk milletini ve onun evlatlarını adeta ezdiğini henüz fark edememiş gözükmeleridir.