Bu sessizliği ruhuna yudum yudum içir. Ruhlarımız hep tedirgin oldu gürültüden, samimiyetsizlikten, anlamını kaybeden kelimelerden... Halbuki o, anlamı arıyordu. Biz ona görüntülerin, gösterişin yeteceğini zannettik. O aşkı, sevgiyi, sevmeyi istiyordu. İlginin kâfi geleceğini düşündük. O sessizliği istiyordu. Biz bu talebi türlü şekillerde bastırma yoluna gittik.
Yalnızlığı, sessizliği, sakinliği arzulayan bir ruha şehrin gürültüsünü ve kalabalığın karmaşasını verdik. Geriye tedirgin ruhlar kaldı elimizde. Kalabalıktık. Fakat yalnızdık. Sevmeyi arzuluyorduk lakin birbirimize yabancı düşmüştük. Sevgiyi bulamayan ruhların isyanını bastırmak üzere maddeye sarıldık hep birlikte. Çok yaralayıcı bir tecrübe oldu bu. Üzüldük, ürperdik, bir kenara çekildik. Fert fert derdimize derman aradık dışarıda. Bir hengamenin tam içine düşmüştük. Bir başımıza olduğumuzda bile kendimizle baş başa kalamadık biz. Özümüze bir türlü yönlendiremedik dikkatimizi. Suni gündemlerle, maddeyle oyaladık ruhumuzu. Onun bununla memnun olmayacağını bile bile.
Olduğundan çok farklı görünen, görüntüye çok fazla kapılan bir insana en çetin itirazlar kendi içinden gelir. Bu belki de ruhun feveranıdır. Bir iç huzursuzluğu hâlinde kendini duyuran mânevî taleplerimizin bize söylemek istediği bir şeyler vardır. Bunu en iyi duyan yine insanın kendisidir. Fakat bu özümüze yönelmeyi, anlamlı bir şekilde yaşamayı, sessizliği ve sakinliği gerekli kılar. Hâlbuki her şeye yakın olduğumuz bugünlerde dâimâ kendimize uzaklaştık. Anlamı arayan insan bir sürü kavramın ve görüntünün içinde kendini kaybetti giderek. Uzaklar yakın oldu. Fakat yakınlarımız bizden uzaklaştı. Sevdikleriniz, akrabamız, arkadaşlarımız... Hayatın normal seyri içinde âşinâ olmayı ve sevgi hâlini tadan, bunu tecrübe eden ruhumuz böylece kendisine gıda olan o birlik ve dirlik hâlinden de uzak düşmüş oldu.
Bunun önüne geçmek mânevî tecrübeyi, sevgiyi, tefekkürü ve her türden güzelliği yeniden hatırlamaya ve yaşamaya bağlıdır. Çünkü ruh her türden maddî bağların ve endişelerin bir gün çok anlamsız kaldığı bu dünyada kendine kalacak manevi zenginlikleri, sevgiyi ve beraberliği talep etmektedir. Ruhun talebinin önüne geçilemez. Bunu bilmek gerekir.