Bu sessizlikten doğuyor yaşamak. Yaratıcı bir şey bu. Var edici, oldurucu... Bizde de öyle. Var olmak bir yerden sonra sessiz ve sakin kalabilmek demektir. Düşünceyi var edersek hareket ortaya çıkabilir. Duyguları yaşarsak hayat tadına varılmış sayılır. Doğa da öyle... O, derin sessizliği içerisinde her şeyi derinden yaşıyor ve yapıyor. Ondaki, bir şeyle meşgul olmuyormuş gibi gözüküp hayatı mayalayan kudretten beslenmek ve zamanı gelince bin bir renk cümbüşüyle onu sergilemek nasıl bir güçtür öyle! Bize de geriye onun bu sergilediği her türden hayatiyeti derin derin hissetmek kalıyor.
Mevsimin kış olması doğanın kendi özünde var ettiği o yaratıcı gücü görmeye engel olmamalı. İnsan noktasından değerlendirecek olursak dertler, sıkıntılar, tasalar özümüze gizlenmiş hayatiyeti besleyen kuvvetleri anlayıp sezmemize engel değildir. Bir dert elinde sessiz kalmış birinin hâlinden ondaki büyük gücü okumak elbette zordur fakat yaşamak en saf hâliyle odur.
Kar yağdığı vakitlerde yaşamın toprakta biriktiğini kaç gönül hissedebilir! Yağan yağmur ve kar olmasaydı baharda dağı taşı kuşatan o canlılık gözükebilir miydi? İnsan türlü dertler elinde bunalıp kalmasaydı elbette sevinci ve huzuru derin derin yaşamayacaktı.
Dertli birinin büründüğü sessizlik baharın mucizelerine gebe toprak gibi hayat yüklüdür. O derdi özünde duyup kabullenen ve ondan yağan kar gibi nasiplenmeyi bilen biri bahara, hayatı özünde duyan bir kuvvet olarak uyanacaktır.
Yaratılışın kanunu dertlerin irfanı ve aşkı beslemesidir. O dertli de derdinden böylece beslenmiş, gıdalanmıştır. Bundan sonra gönül baharı müjdeleyen her türden güzellik yanında bizzat baharın da kendisi olmaya başlayacaktır.