Yaşadığımız hayatın bir kurgudan ibaret olduğunu zaman zaman hissederiz. Bize bir senaryo verilmiş ve biz hayatı ona göre yaşamaya başlamışızdır. Söylediğimiz sözler, verdiğimiz tepkiler, düşündüğümüz şeylerle senaryo yazılıp durmaktadır.
Sustuğumuzda, her şeye tepki vermeyi bıraktığımızda, "Bu benim başıma niye geldi?" diye düşündüğümüzde aslında olayları ve kişileri de bir yana koymaya başlamış oluruz. Çünkü bu hayat bir alışveriş yeridir. Herkes yaşattığını bir gün yaşıyor. Binlerce yılda biriken nice hesaplar var. Kader sırrı ve herkesin kendi yolculuğu var. Üzerinde düşündüğümüz vakit, hesabı kabartmamak, şu alışverişin bedelini hafif tutmak için sessizliği ve yalnızlığı tercih etmek gerektiğini düşünmeye başlarız. Çoğu zaman tercih ederiz. Bir yana çekilip de kabaran hesap üzerinde düşünmeye başlarız. Üstünde durdukça yaşadığımız her şeyin duyguda, düşüncede ve niyette bir karşılığı olduğunu fark ederiz.
Dünya bir film platosu ve bu film çok ustalıklı bir şekilde çekilip durmaktadır. Korkularımız, niyetlerimiz, sözlerimiz durmaksızın bir elbiseye bürünmekte ve karşımıza çıkmaktadır.
Bir romanın, hikâyenin veya filmin en önemli kısmı, bir yerde bütün olaylar silsilesini belirleyen çatışmaların yaşanmasıdır. Sessizlik ve tepkisizlik bir noktada çok oynadığımız bu filmi artık uzatmamak demektir.
Bazen senaryoyu bir yana koyup bizi bunca hâle düşüren gerçek sebepler üzerinde düşünmek gerekir. O vakit belki hep oyuncusu olduğumuz bu filmin belki yönetmeni ve senaristi de oluruz.