Nisan yağmurlarını dinliyorum. Sakin sakin ve toprağa sine sine yağıyor mübarek. Bu yağmurun bir şifa olduğunu defalarca okuduğumdan daha bir dikkat kesiliyorum bugün. Rivayete göre istiridyeler kabuklarını açarlar ve içlerine damlayan nisan yağmurlarından inci üretirlermiş. Aynı yağmur bu sefer yılanlarda zehre dönüşürmüş. Bu rivayet bize aslında hayatın hep aynı cevherden var olduğunu, kimin kabiliyeti neye müsaitse o cevheri ona dönüştürdüğünü ifade eder. Bu sebepten bir rivayet olsa bile istiridye ve yılan hikayesi bize çok şey anlatır.
Nisan yağmurları Anadolu'da şifa niyetine içilir. Yağmur yağarken bir kabın içinde biriken su şifalı kabul edilir. Onun derde deva olduğuna inanılır.
Yalnız buradaki nisanın eski takvime göre düşünülmesi gerektiği ortadadır. Eski halk takvimine göre bu ay 14 nisanda başlar ve 14 mayısa kadar devam eder.
Nisan yağmurlarını dinlerken ve toprağın kokusunu derin derin içime çekerken bunları da düşünüyorum. Yağmurun varlığı tüm mevcudiyeti ile gönlüme doluyor. Yanında hatıraları ve o kadar malumatı da alarak...
Bir de yağmurun o derin musikisine ve toprağın kokusuna gecenin tefekkür dolu hâli de karışıyor. İnsan, zaman ve mekânın bütünlüğü duyuluyor bu arada. Aslında insanda biriken bir varoluşu duymak bunun adı ve evrenin bütünlüğünü bizde bir düşünceye yansıtması belki bu...
Her ne olursa olsun şu nisan yağmurları varoluşun bütün derinliklerini alıp gönlüme doluyor bu gece. Zamanın ve mekânın bende varolduğunu hayranlıkla seyrediyorum. Nisan yağmurlarını dinliyorum.