Ziyaretimde derin bir huzur hâli yaşadım bu gidişimde. Köy bana daha huzurlu ve sakin geldi. Akraba, konu komşu, eş dost hep bir aradaydık. Kelimenin tam anlamıyla bir sıla-i rahim oldu bu benim için. İçim huzur ve mutlulukla dolu olarak köyümden dönüyorum.
Köyümün dağı, taşı toprağıyla da uzun uzun hasretlik giderdim. Yeşile, ormanlara, dağlara, ağaçlara saatlerce bakarak hasret giderdim. Hasret ve gurbet dinince insandaki huzur hâli de meydana çıkıyor. İnsan bunu anlıyor. Köyün bana ilham ettiği hiçbir şeyi görmezden gelmedim. Onları duydum ve düşündüm. Bir kenara çekilip bunları uzun uzun tefekkür ettim. Güneşinde, yağmurunda ayrı bir sevinç ve lezzet buldum yine. Nisan yağmurlarını içtim. Nimetlerini tattım. Yollarında yürüdüm. Köyümün o derin varlığıyla yine çok kuvvetli bir bağ kurdum.
İnsanların beni özlediğini, sevdiğini ve yanlarında görmek istediğini duymak harikulade bir duygu. Benim onları bu kadar sevmemin ve özlememin derinlerinde hangi hislerin olduğunu böyle anlayabiliyorum. Köydeki bu derin huzurun, mutluluğun altında nice bedeller karşılığında hissedilen derin bir muhabbet var.
Böylece insan artık bu gurbetliğin bitmesini ve artık köyünde yaşamayı istiyor. Burada yaşayıp biraz durulmak isiyor. Hareketten, gürültüden, olaylardan çekilip köyünde bir kenarda hayatın muhasebesini, gelenleri ve gidenleri düşünüyor. Düşünce süt liman olunca taşlar yerine oturuyor. Sakinleşiyor insan. İçinde saygıyı, muhabbeti, dinginliği buluyor. Bunları sonra etrafına hissettiriyor. Onlar da mutlu oluyor. Onların mutlu olduğunu görmek insanı kalben ve zihnen besliyor.
Köyün bana hissettirdikleri bunlar oldu. Köyü yeniden ve huzurla derinden yaşadım. Dünya bütün bir gurbet olsa benim köyüm kendisinde gönlün ve ruhun dinlendiği aziz bir vatandır. Bunu anladım.