Şu zamanda yapılabilecek en güzel şey herhalde insanın iç sakinliğini koruması ve hayata bir katılımcı gibi değil de bir izleyici olarak dâhil olmasıdır. Bunu başarınca insanın artık bu hayatta bir yargıç gibi davranmasına gerek kalmaz. Böyle birinin kendisini yoran duygu ve düşünce hâllerinden kurtarması da daha mümkündür. Çünkü zor olsa bile başarıldığı takdirde bir insanın kendini ve etrafını bir seyirci gibi takip etmesi çok keyif verici bir şeydir. Üstelik bu çok öğreticidir.
İnsan en çok kendisini tanıması gerektiği hâlde kendisinden sürekli uzaklaşan bir varlıktır. İşte bu kendini izleme ve takip edebilme işi nihayetinde kendimizi tanımaya doğru giden çok anlamlı ve erdemli bir yoldur. Kendimizi izledikce bu tuhaf yabancılık hallerinden de kurtulmuş olacağız. Her şeyin bir görevle yaratıldığını kabul edeceğiz. Bu sefer hayat biraz da muhabbetle yaşadığımız bir süreç hâline gelecek. Elimizdeki ve önümüzdeki işi ondan kurtulmak veya onu bitirmek için değil, kazandığımız tecrübelerin ve yaşadığımız çeşitli duygu hâllerinin kaynağı olarak göreceğiz.
Böyle bir hayat telakkisine ne kadar muhtaç olduğumuzu söylemeye gerek var mı? Çünkü çatışmayı ve hoşnutsuzluğu dışarıya taşıdıkça, bunlara mahkum oldukça kendimizden uzaklaşıyoruz. İnsan kendine yabancı oluyor. Sonra kendinden bîhaber bu insanın mutlu, huzurlu olmasını bekliyoruz. Bu ne kadar mümkün olabilir?
Kendimize dönelim. Şu gönlümüz ne istiyor, bu ruhun dünya tecrübesinden muradı ne, bunu anlayalım. Sadece bedenin taleplerine ve gösterişe göre yaşamak bir yerden sonra yoruyor insanı ve bizleri böyle bir yaşam tarzı asla mutlu edemiyor. Öyleyse özümüzün taleplerini dikkate almak gerekiyor. Bunun için kendimizi izlemenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu vurgulamak gerekir yeniden. İnsanı değerli kılan bence kendisiyle ilgili bu derin farkındalığıdır.