İnsanın iç âleminde kurduğu denge ve huzurlu bir âlem çok ciddî bir şeydir. Hayatı daima bu iç âlemin hâline göre değerlendiririz. İçimiz bir dinginlik ve huzur hâlinde değilse insanları ve durumları sağlıklı değerlendiremeyiz.
Hayatımızı her türden iyilik hâliyle yaşamanın ve vicdanımızı her türlü güzellikle beslemenin önemi burada ortaya çıkar. İnsan, bu hayatta ister istemez daima vicdanî bir muhasebe içinde olduğuna göre mutluluğu ve huzuru önce içimizde yakalamamız gerekir. Çünkü huzur ve mutluluk, üzerinde çalışılması gereken konulardır. Bunlar tesadüflerin sevkine bırakılmamalıdır.
İç huzursuzluğu, mutsuzluk hâli yaşayanların, bunların bir sebeple önceden hazırlandığını başta görüp kabul etmeleri insana çok değerli bir düşünce derinliği katar. İnsan, hayatına bu bilinçle yön verebilir. Aksi halde rast gele yaşanan hayatın er veya geç nereye varacağı bellidir.
Bu hayatı, huzuru ve huzursuzluğu içimizden takip etmemiz gerekir. Çünkü insan yaşamı, üzerinde çalışılması, düşünülmesi, derinleşilmesi, bir hesaba tâbi tutulması gereken bir husustur. Böyle bir hayatın kendi içinde bir dengeye ve huzura kavuşması elbette daha mümkündür.
Günümüzde birçok kişinin iç âlemi çalkantılı bir deniz gibi. Genelde de insanların moral hâli okdukça düşük. Bu, rastlantıyla yaşanan, insanın gelişimine pek de katkı sunmayan, bizi kendi içimizde ve hayatın manevî yönleri üzerinde derinleştirmeyen bir yaşam şeklinin sonucu olsa gerek. Öyleyse şöyle bir durup da her türden duyguyu bir tahlil süzgecinden geçirip hayatımıza anlam katan ve bizi anlamsızlığa sevk eden şeyleri tespit etmemin tam vaktidir.