Heybetli dağlar şu hüzünlü gönlümün yeri yurdudur. Yeryüzünün bu yaşlı münzevileri olan yaşlı dağları ayrı seviyorum ve şimdi yine onları dinliyorum. Gönlüm onların hissettirdiği bilgelikle, huzurla ve heybetle dolu bugün. Yolculuklarımda durup onları seyretmem için hiçbir bahaneye gerek yoktur.
Bitip tükenmez ilhamı, düşünceyi ve duyguyu kendinde biriktiren, kurda kuşa yuva olan, bazen geçit vermez bu dağlar şimdi bir bakışa hasret kimseler gibi geldi bana. Burada öylece beklemelerinin sebebi yeryüzünü kuşatan, sonu gelmez şu güzelliklere mekan olmak mıdır? Onları korumak, kollamak ve yaşatmak için mi buradalar dağlar?
Bilemiyorum fakat onları görünce bir heybetle doluyorum hemen. İçimde kendiliğinden bir hürmet doğuyor onlara. Kendimi bundan alamıyorum. Yeryüzünün taze çocukları olan çiçekler, böcekler, fidanlar ve uzayıp giden yeryüzü hep onlara sığındığına göre dağlarda bizi kuşatan, kendine davet eden bir şefkat duygusu da var demektir.
Yerin, şu dağlara sığınması gibi biz de hüznümüzü derinden duyduğumuz vakitlerde dağlara sığınmaz mıyız, en azından derinliğine hudut biçilmez bakışlarla onlara yönelmez miyiz? İşte bulutlar, işte gökyüzü ve toprak... Hepsi dağlara sevdalı yeryüzü sakinleridir. Biz de öyleyiz.
Şimdi burada dağları yüreğimizde duyup satırlara işleyebiliyorsak onların gönlümüze ilham ettiği duygulardan ötürü değil midir bunlar?
Heybetli dağlar... Bence onlar sadece vatanın sathında değil aynı zamanda insanın gönül derinliğinde de yer edinmiş müstesna güzelliklerdir.