Giderek şunu daha iyi anlıyor insan: Başkasına hâkim ve kendisine avukat gibi davranması insanı içten içe huzursuzluğa sevk eden meselelerdendir. Huzur istiyorsa biri, tam tersine olmalıdır durum.
Çoğumuz yürüdüğümüz ve baktığımız yerin en doğruyu görmek için yeterli olduğunu düşünürüz. Halbuki bu hayat bir yükseliş ve dâimî bir yürüyüştür. Biz yürüdükçe yolculuğun seyri de değişir. Bu da önceki düşüncelerimizi sorgulamaya sevk edebilir bizi. Bunun için düşüncede ve duygularda kesin bir tavır almamak gerekir. Hele bir insan hakkındaki net ve kesin yargılar çoğu zaman aldatıcıdır. Yargıyı kendi kendimize yöneltmemiz gerekir.
Neye incindiğimiz, ne düşündüğümüz, neyi aradığımız diğer insanlarla ve varlıkla olan ilişkimizi belirler. Yani bir şey bizi üzüyor ve yaralıyorsa en güzeli bir yargılamaya düşmeden önce orayı terk edip gitmektir. Kırılmaya, gücenmeye, darılmaya fırsat vermeden hem de...
Herkesin bir hikâyesi, bir dünyası var. Daha doğrusu herkes yolculuk hâlinde. Kimse meselelere bizim baktığımız noktadan bakmak mecburiyetinde değil. Böyle bir düşünce aynı zamanda hayatı daha geniş bir perspektiften görme imkânı verebilir bize. "Demek ki, böyle de bakılabilinirmiş!" demek düşünce ve duygu hâliyle genişliği tattırır insana. Bizi çatışmalardan alıkoyar.
Bedenimiz mutlak ve ebedî olmadığı gibi duygularımız ve düşüncelerimiz de ebedî değildir. Hep bir değişim içindedir. Böylece kendi düşüncelerimiz ve duygularımız daha sağlıklı ve evrensel bir âleme kavuşur. Yanılabilmeyi en başta kabullenmek bizi huzurlu kılanlbilecek bir hâli de beraberinde getirir.
AHMET SIRRI ARVAS on bir kitabıdır