Niyetimin insanların gönlüne sevinç bırakmak olmasına çalışırım. Bu çok zor bir iş, kabul ederim. Bazen insanın özü, bazen de sözü yoruluyor. Öyle fakat bir insanı sevindirmenin yollarını aramak bile yaşamı güzelleştirmeye yeter.
İnsanı üzmeden, ümidini kırmadan konuşmanın güzelliğine inanıyorum. Öyle ki, konuştuğum kişi sözümde lezzet bulmalı, mutlu olmalı, hiç değilse bir şeyler öğrenmeli. Böyle olmuyorsa konuşmanın ne lüzumu var, değil mi! Zaten bu dünyada hepimiz birer yolcuyuz. Geçip gidiyoruz. Geride gönlü neşe dolu insanlarla yaşadığım mutlu hatıralar bırakmak isterim. Pişmanlığı az olan, mümkünse hiç olmayan bir hayatın içinde, yaşadığımıza minnettarlık duyacağımız güzellikler kalmalı geriye. Bunun için bir niyetin bile çoğu zaman insana kâfî geleceğini zannediyorum. Çünkü hayatı en başta güzelleştiren iyi niyetlerdir.
İnsanları bir selam, bir kelâm, bir söz, mümkünse bir hediye ile mutlu etmenin küçük bir şey olduğunu söyleyebilirsiniz fakat mutluluğun böyle olduğunu söyleyemezsiniz. Bu yüzden bir insanı neşelendirecek en küçük şeylerin bile ihmâl edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Yalnız bunun öncesinde insanın küçücük mutlulukları evvelâ kendisinin tatması gerekir. Basit şeylerle derin ve huzurlu tecrübeler yaşanabileceğini bilmesi ve anlaması gerek. Bundan sonra insanı bir tebessümle, ayaküstü bile olsa samimî bir muhabbetle, mümkünse bir hediye ile mutlu edebilmenin daha mümkün olduğu görülecek. Çünkü insanın yaşadığını anlatması ve bir başkasına o duyguyu hissettirmesi daha kolaydır.
Sonuçta insanı mutlu etmeyi tercih etmek bile güzel. Geçip gidiyoruz. Kimi, niçin üzelim yalan dünyada! Sevinelim, sevindirelim. Yunusumuzun dediği gibi "Sevelim, sevilelim". Şu mübarek ve büyük sözü hayatımızda düstur bilelim