Varlığın sahibini sevmeyi bilmiyorsan sana kalacak olan bir şeyin sevdasıyla avun. Sev, sevil... Gaye budur. Gerisi bir yel elinde uçup giden varlığın... Hepsi bir vehim değil mi? Bu kadar vehmi ciddiye alıp onunla oyalanırken kendimizi avutmaya çalışmaz mıyız biz? Avunacaksan sevgiyle avun. Sevdayı duyup da muhabbetin türküsünü söyle.
Yaşamak dediğin nedir ki? Yokluğa denk bir mevzu... Yaşarken her şeyin yokluğunu ispat ede ede tüketiyorsun ömrünü... Severken, varlığını duyduğun şeyi içeriden de var ediyorsun. O yüzden bir yâr, bir dost kazanmaya bak âlemde... Hayat su misâli akıp gidiyor ve geride yaşanmış sevgilerden, derinden yükselen bir neşeden, hayatın akışını az çok bilebilmiş bir gönülden başka pek az şey kalıyor.
İnsanlar mal yığmanın, eşya biriktirmenin aslında duygu zenginliğinin bir temsili olduğunu anladıkları gün rahat ederler. Eğer sen bunu yapabilirsen sahip olmadan da duygularını zenginleştirebilirsin.
Zaten bir şeye de sahip değilsin ki hakikatte... Geride bıraktığın şeylerin hangisini yanında götürebilirsin? Tabii ki hiçbirini... Ama zengin duygularını, tecrübelerini, anlayışını, idrakini, sevgini, güzel niyetlerini, muhabbetini, aşkını yanında götürebilirsin. Öyleyse senin olan sadece bunlar. Eşyadan aldığın haz da senin. Fakat hiçbir eşya hakikatte senin değil. Bu yüzden hayatta sevgiye ayrı bir değer vermeyi öğren.
Bir yârin sevdasıyla, bir dostun muhabbetiyle avunmayı bil artık. Sevgiyi gönülden duyarak yaşa bu hayatı. Senin olarak kalacak şeylerle zenginleştir yaşamını. Sevgiyle yükselebildiğin, anlayışınla gerçeğine doğru seyredebildiğin hayatının bunlar için var olduğunu duy artık.
Hayatın gam, keder, sıkıntı, stres, bunalım, gelecek endişesi gibi şeylerle yaşanmayacak kadar kısa olduğunu anladığın vakit öbürlerine gerçekten vakit ayırmaya, onları yaşamaya başlayacaksın. Sevgiye yönel. Âlemi, seni, sevdiklerini içeriden var eden o sevgiyle yücel. Gönlünü sevgiyle cennet gibi kıl ve sevdiklerinle orada mutlulukla yaşa...