Gölcük'te gökten yere süzülmüş bir gökyüzü var. Işık oyunları suyun en berrak hâliyle görünüyor burada. Gökyüzü gönle doğan anlamlar gibi gölün üzerine dolmuş. Sular kımıldamasa ağaçların ve dağların yeryüzüne inmediğini kim söyleyebilir! Dağlar yeryüzüne öyle inmiş ki, sanki bu berrak tablo kendini suyun üzerinde bulana kadar imbikten geçirilmiş ve iyice süzülmüş doğada.
Suda bir gökyüzü daha var Gölcük'te. Gölcük göklerin derinlerinden adeta yere süzülmüş bir derin güzellik. Bu dağlar, bu ormanlar ve bulutlarla ruhumuz kendini aşina bulunca insanın özündeki mânâ denizi de dalgalanıyor. Her bir anlam kendini içimizdeki denizden kıyıya vururcasına bir elbiseye bürünüyor. Gölcük'te de böyle oluyor bu.
Gölcük tabiatın şiirinin bir mücessem görünümüdür. Ağaca, göle, dağa, göklere ve onlardan gelen ışığa bürünmüş bu güzellik insana durmadan en derin hisleri duyurmaya devam ediyor. Bu manzara bir ayna olup onu duyan bir ruhu ve gönlü haber veriyor giderek. Nihayet insan bu durmadan değişen, mevsimlerle türlü elbiselere bürünen tabiatın lisanını kendinde buluyor. Bütün bu güzellikler insanın özünde birikip yine bir ifadeye dönüşüyor.
Bu arada Gölcük'te gölü çevreleyen ağaçlar tonları değişse bile hep aynı yeşillikle bu ışıktan güzelliği bir zümrüt gibi kuşatıyor. İnsan anlıyor ki, ağaç varsa burada mevsimler de var. Ağaç yoksa mevsimler de yok. Bu döngü yaşamı en derinden duyacağımız hâliyle, en küçük zerreden bir dünya dolusu terkiple karşımıza çıkan manzaraya kadar hemen her şeyde hissedilmekte ve burada ağaçların üzerinde ve hür ormanların içinde daha derinden duyulmaktadır.
Gölcük ışıktan bir şelale gibi gökle yerin buluştuğu bir yer. İnsan zihninde yepyeni ufuklar açan bir cennet hayâli. Dağlarının zirvelerinin göğe ve suya değdiği bir ayna. İnsan gönlünün huzura eriştiği bir tatlı rüya. Bütün güzel hayallerin gıpta edeceği bir yer. İnsan giderek ona dâhil oluyor ve burada dertli bir gönül Gölcük'ün insanla tabiatın buluştuğu bir huzur ve güzellik iklimi olduğunu hissediyor.