En iyisi susmak. Zamanlar var aramızda. Çok uzaklardayız birbirimizden. Hissettiğim şeyleri anlatmaya çalışmak içimdeki huzura saygısızlık olurdu. O yüzden diyorum ki, galiba her zaman en iyisi susmaktır. Sustuğum zamanlar için bir kere bile pişman olduğumu hatırlamıyorum. Lâkin söylediklerim için ne kadar üzüldüm, nasıl da pişman oldum! Bu yüzden inanmayacaksak, sevmeyeceksek birbirimizi niçin konuşur insan? Nefrete, saygısızlığa, huzursuzluğa sebep olacaksa neden ağzını açıp gözünü yumar bu insanoğlu? Bunca söz kalabalığı ile içimizi cehenneme çevirmeye ne gerek var!
Susmak, her devrin olduğu gibi bugünün de en yüksek fazileti. Birlikte susabilirsek konuşmanın, sözlerin o zaman bir anlamı olur. Konuştukça batan, huzuru kalmayan bir zavallının kime ne faydası olmuş ki, etrafına sözleriyle faydalı olabilsin! Söz odur ki, önce sahibine faydalı olsun. Bin bir tereddüde bulanmış sözlerin kime ne yararı olabilir! Konuşa konuşa kim manâya erebildi? Ama susarak buldu mânâyı peygamberler, arifler, âlimler, filozoflar... Biz niçin susmayalım öyleyse! Neyi biliyorum ki onu sana anlatayım! Hiçbir şey bildiğimiz yok ikimizin de. Neden mi böyle söylüyorum? Çünkü birbirimize laf anlatmaya çalışıyoruz azizim laf! Bir iddiası olan, muhatabına ille de bir şey anlaşmaya çalışan biri neyi bilebilir Allah aşkına! Hele söz, laf olmuşsa artık onun bir değeri de kalmamış say. Baksana bir konuşan milyarlarca insana... Sözünde bir gram anlam olmayanlar nasıl da bangır bangır bağırıyor! Sende bir mânâ varsa kendine sakla. Onu herkesten sakın. Anladığın ve hissettiğin senindir. Bir başkasının değil. Sen, sana konuş dendiği zaman konuş.
Sözünü özünde dinlendirmeli bir insan. Onları gönlünde demlendirmeli... Yoksa bu kadar konuşmak, bunca söz ile sadece kendinden uzaklaşıyorsun. Sözü, özüne kâr etmeyenin lafı bir başkasına yâr olur mu! Olmaz elbette. En iyisi susmak... Anlamak, düşünmek için susmak. Öyle amaçsızca bir susuş değil ki bu. Çok konuştuk yine. Susalım artık.