Fındık dallarının bir araya gelmesiyle oluşan birliğe fındık ocağı denir. Fındık ocakları fındık bahçesini meydana getirir.
Fındık toplarken en çok kullandığımız tabirlerin başında fındık ocağı gelir. Bu tabirin aile, yuva anlamında kullanılan ocak kelimesinden mülhem olduğu anlaşılmaktadır.
Burada bize gönül dolusu sıcak gelen şey, fındığın ocak kelimesini yaşatmasıdır. Türk milletinin o engin hoşgörüsü, feraseti ve derinlikli kültürü burada bir kere daha karşımıza çıkıyor. Fındığa bir ocak, yuva, aile kavramıyla yaklaşıyor bu aziz millet. Hatta fındık bahçesine iyi bakmak, bahçenin her tür işini titizlik ve özveriyle yapmak anlamında "Fındık ocağının dibinde yatmak" diye güzel bir deyimimiz de vardır. Kimisi fındığa bakmayıp gereken işlerini görmezken iyi mahsul alır. Bazen fındık ocağının dibinde yatan kimseler ise o yıl iyi mahsul anlamayabilirler. "Ben fındık ocağının dibinde yatıyom..." diye başlayan serzenişler bundan olur.
Hepsi de fındık ocağının şahsında bahçeye, fındığa verilen önemi anlatmak içindir. Belki kelimenin ardında insanda muhabbet ve saygı uyandıran bir nefes vardır. Ne de olsa fındık dalları ocağı yani birliği, dirliği, bütünlüğü, vahdeti temsil eder.
Fındık dallarına ocak diyen irfanı yaşatanların o anki ruh hâlini elbette bilemeyiz. Kim bilir, o an tecelli eden şey belki kemal tahsil etmiş bir erenin sözü yahut lisanla beraber bir anda gün yüzüne çıkan millet irfanın bir yansımasıydı.
Türk milleti derin ve köklü bir irfana sahiptir. Onda nerede, ne zaman, ne tecelli edeceği pek belli olmaz. Fındık ocağı tabirinde de belki böyle bir durum var. İsteyen bu tabire basit birkaç kelime deyip geçebilir. Ben geçemiyorum. Bu tabiri ve onu kültürümüze armağan eden irfanı düşünüyorum. Fındık ocağı tabiri üzerinde durulması gereken inceliklerimizden birisidir bence.
Anadolu'da bir hikmetin, bir sırrın, bir tedavi yönteminin tecelli ettiği aileler vardır. Onlara ocak denir. Fındık ocağı deyince biraz da bunu düşünürüm. Öyle ya... O ailelerde tecelli eden hikmet, bilgi toplumsal faydaya dönüşürken fındık ocağı da bizi maddî olarak meyvesiyle beslemektedir. Birinde sır, maneviyat ve hikmet gizliyken öbüründe ise meyve... Her ikisi de uygun bir zamanda kendini meydana vurmayı bilmektedir.
Fındık ocağı gibi dilimizin derinliklerine gizlenmiş ne incelikler taşıyor güzel lisanımız. Ona biraz dikkat, saygı ve sevgiyle yönelmemiz esas. Her gün konuştuğumuz, söyleye söyleye kanıksadığımız kelimeler, tabirler, deyimler bize tarihten mesaj getiren, bununla beraber henüz açılmamış, okunmamış ve anlamı üzerinde düşünülmemiş mektuplar gibi olabilirler. Bence irfanî mırasımızın taşıyıcısı olan kelimelerin anlamı üzerinde durmamızın zamanı artık çoktan geldi.