Ulu çamların altında yaşanmış zamanlara uzanıyorum burada. Esentepe'de derin bir zamanı duyuyorum giderek. Hemen şu yakınımdaki çam ağacına dokunan biriyle asırlardan beri sohbet ediyor gibiyim.
Ramazan Dede'den yadigâr bir nefes gibi ciğerlerime dolan şu hava çok uzun zamandır yaşayan bir bilge gibi geliyor bana. O mübarek zâtın varlığını duyuyorum her şeyde. Bir hürmet ve mahabbet hâli seziliyor burada.
Esentepe'de birikmiş zamanlar var. Hem de çok derin bir huzur hâli... Kuşlar, çiçekler, bu kadim ağaçlar kadim zamanlardan bu ana uzanan yolcular gibi... Bir ulu çam ağacının altında dinliyorum kendimi, doğayı ve her türden anlamlı şu sesleri... Bir derin ilhamı süzüyorum gökten.
Gönlüm Esentepe'de bilgiye, huzura ve dinginliğe doğuyor. Kendimi buraya ait hissediyorum. Burada doluyorum. Yahut zaten öyleyim de bunu Esentepe'ye geldiğimde anlıyorum. Hangi ağaç olmasın da altında bir dolu ilhamı gönlümde hissetmeyeyim!
Ramazan Dede'nin ve başka erenlerin bu güzelim yere maneviyatı sinmiş. Nasıl sinmesin ki! Esentepe demek Ramazan Dede demek... Zaten bu güzelim yer, yakın zamana kadar Ramazan Dede'nin adıyla anılmıyor muydu? İşte yüzlerce yıl önce bedeni burada toprağa sırlanan bu Yesevi dervişi alperen zat, bugün burada manasıyla duyuluyor. Bunu en çok da onun hakkında anlatılan bunca menkıbeden, rivayetten anlıyoruz. Onun burada sadece geçmiş zamanlara ait bir hatıradan ibaret olmadığını, öze sinmiş sözlerin gökkubbede yankılanan hoş sedasından ve Ramazan Dede'nin gönüllere bıraktığı derin muhabbetten anlamak mümkün.