Bazen düşüncelerim ve hayallerim çok öteye gidiyor. Onların nereye vardığını geriden ve biraz hayretle seyrediyorum. Düşüncelerime ve duygularıma yetişemediğim zamanlar sanki onları yakalamak ister gibi uzun veya kısa bir yürüyüşe çıkıyorum. Bedenim böylece onlara yetişip düşüncelerimi yakalayabiliyor sanki.
Kızılderililer uzun yürüyüşlerden sonra bir ağacın altında oturup bedenlerinin çok hızlı hareket ettiğini, ruhlarının kendilerine yetişmek üzere dinlendiklerini söylerlermiş.
Sanırım benimki de buna benzer bir durum. Bir farkla ki, benim duygularım ve düşüncelerim dur durak bilmeden hareket ederken geride kalan adeta bedenimdir. Yürüyüşlerimi bunun için yapmadayım.
İçimdeki seyir, beni bilinmez ve yepyeni ufuklara doğru çekerken ara yerde sanki garip ve mahzun kalan bedenimdir. İşte bu sebepten yürüyüşlerin evrende kendi hâlinde bir yolcu olan ve bunu büyük ölçüde kendi gönül ve idrak âleminde yapan insana hayallerini ve düşüncelerini yakalamak üzere bir fırsat ve imkân sunduğunu düşünürüm. Hayallerimiz biteviye akıp giderken elbette onlara her zaman yetişmek mümkün olmayabilir. Bu yüzden yürümek kendine yetişmek isteyen insanın samimî ve gönülden gelen bir eylemidir. O, bu nedenle evrensel bir özelliği sahiptir. Hangi kültürden ve milletten olursa olsun yürüyenlerin duyguları bir ve beraberdir. Böylece yürümek hemen her zaman ve mekânda sıkılan ve bunalan birine şifa sunmaya devam edecektir.
Sonuçta evrende anlamak üzere yaşayan insanoğlu, yürümek sayesinde kendine bir öz arayan eylemlerini doğayla ve diğer canlılarla bir uyum hâline getirme imkânı bulabilecektir. Zaten yürüyüş en çok da bunun için yapılır. Yoksa hareketin özünde yer alan arayışları ve bir sükûnet arayan insan ruhunun hamlelerini nasıl izah edebiliriz!