Dünya mânânın dolu olduğu bir yer. İnsan nereye baksa bir mânânın eserine dokunur gözleri. Şekiller değişse bile mânâ kaybolmuyor. Kendini bir formda tecrübe edip yaşaması gerekeni yaşadıktan sonra çekilip gidiyor bu âlemden. İnsan da buna göre sabit duramayan bir mânâdan ibaret. Bedenin hareketleri ve tercihleri onun hareketlerinden başka bir şey değil. Aslında irademiz de böyle... İrademiz ve bedenimizle birlikte o mânâyı yükseltmek için buradayız. Var olan o mânâ olduğuna göre beden bu sonsuzlukta konakladığımız bir konaktan ibaret. Yunus Emremiz "Bu can gövdeye konuktur!" demiyor mu! Öyleyse irademizle ve yaşadıklarımızla kendini gösteren bir mânâ var bizde.
O her şeye sahip ve hâkim olduğu hâlde ortalıkta yokmuş gibi davranır. Hâlbuki varlığı yaşama sebebimizdir. Bizim tercihlerdeki hatamız dâimâ yiyip duran bir tırtıl olmayı mânâya doğru uçan bir kelebek olmaya tercih etmemizdir. Bu kadar maddî şeyler bir gün onlardan bıkıp kozamızı örmeyi istememiz içindir. Bize ilaç gibi gelen bir yalnızlık duygusu içerisinde etrafımızı bir koza gibi ören şeyler hayal kırıklığı, gönül yaralayan insan ilişkileri, anlamsız eylemler ve maddî şeylerin o tatlı zehrinden bize kallan derin bir hüzün hâlidir. Bütün bunlar bizi özümüzde var olmaya ve mânâya doğmaya sevk eder. Yeniden doğmak için kozamıza çekilmekten başka bir seçeneğimiz yoktur artık. İçimizde akıp duran mânânın da bizden ısrarla talep ettiği şeydir bu.
Biz bu dünyaya maddede ölüp mânâya doğmaya geldik. Bakmayın hayattaki şu gürültüye ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanlara... Aslında temel motivasyonları içlerinde dâimâ konuşan o mânâyı susturmak istemelerinden başka bir şey değildir. Çünkü onu dinleseler bile ne yapacaklarını bilemezler.
Mânânın yaşama hâkim olması için verilen eğitim sistemleri ya gizlendi ya yok da yok edildi. Mısır piramitlerinde Hermes'ten kaldığı rivayet edilen bir söz dikkatimi çekmişti bir kitapta. "Yeniden doğuş doktrini gizli tutulmalıdır." diyordu orada. Belki de bize yok oluş gibi gelen İlâhî tercihten başka bir şey değildi.
Durum ne olursa olsun gizlenen ve yeniden açığa çıkmaya başlayan kadim bilgeliğin yanı başında özümüzden yükselen bir mânâ var. O hayata doğmak ve ne için yaratılmışsa onun için var olmak istiyor. Bu yüzden mânânın hâkim olduğu yerlere ve yalnızlığa kaçıyor insan. Kendisine mânâsız gelen her şeyden elini eteğini çekiyor artık. Çünkü bu hayata giderek o mânâ hâkim olmaya başlıyor.